Saturday, October 21, 2006

İCRA-İFLÂS HUKUKU

1- Aşağıdaki alacakların tahsili için rehinle temin edilmiş olsalar bile rehnin paraya çevrilmesine gerek yoktur:

· Alacağın kambiyo senedine bağlı olması

· Faiz ve yıllık taksit alacakları için takip yapılması

· Alacağın rehinle temin edilmeyen kısmı için takip yapılması

· Müteselsil kefile karşı takip yapılması

2- Hacizde İSTİHKAK DAVASI en son, “Hacizli malın bedeli alacaklıya verilene kadar” açılabilir.

3- İİK’da düzenlenen Şikayet Süresi, HAK DÜŞÜRÜCÜ bir süredir.

4- İflas dairesi, iflas kararının kendisine tebliğinden itibaren en geç 3 AY içinde tasfiyenin adi veya basit şekilde yapılacağına karar vermek zorundadır.

5- Konkordatonun tasdik edilmiş olması sebebine dayanan iflasın kaldırılması talebi İFLAS İDARESİ tarafından yapılır.

6- Bütün alacaklıların taleplerini geri almış olması veya bütün alacakların itfa edilmiş olması sebebine dayanan iflasın kaldırılması talebi MÜFLİS tarafından TİCARET MAHKEMESİ’NE yapılır.

7- 6570 Sayılı Gayrimenkul Kiraları hakkında kanuna tabi bir taşınmazın kira süresi bitimi nedeniyle ilamsız tahliye yoluyla tahliye edilebilmesi için, tahliye isteminde bulunanın elinde YAZILI TAHLİYE TAAHHÜDÜ bulunması şarttır.

8- İflasın açılmasından sonra, iflas tasfiyesi için iflas dairesi veya iflas idaresi tarafından yapılan masraflar MASA ALACAĞI’dır.

9- Cumruriyet Savcıları, İcra-İflas dairelerini YILDA EN AZ BİR KEZ denetlemek durumundadırlar.

10- İcra ve iflas işlerine ilişkin kararlar YARGITAY tarafından düzenli olarak yayımlanırlar.

11- İhtiyati tedbir ile muhafaza altına alınmış mallar hakkında açılacak İSTİHKAK davaları GENEL HÜKÜMLERE GÖRE, GENEL MAHKEMELER’de görülür.

12- İcra mahkemesi kararları kural olarak maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmez. Ancak bunun iki istisnası vardır:

  • İstihkak davası sonucunda verdiği kararlar,
  • İhalenin feshi talebinin reddine ilişkin kararlar

13- Hacizde taşınmaz üzerindeki istihkak iddialarını inceleyecek yetkili mahkeme HACİZLİ MALIN BULUNDUĞU YER MAHKEMESİ’dir.

14- İflasın KAPANMASI:

  • Kapanma kararıyla birlikte iflas İDARESİNİN görevi sona erer.
  • Kapanma kararını iflas DAİRESİ ilan eder.
  • Kapanma kararından sonra masaya alacak yazdırılamaz.

15- İcra dairesi görevlilerinin kusurlarından dolayı zarara uğranıldığında, TAZMİNAT davası, ZARARIN ÖĞRENİLMESİNDEN itibaren 1 YIL içinde açılmalıdır.

16- ADİ İFLAS TASFİYESİ 6 AY içinde bitirilmelidir.

17- İflasın RESMİ ORGANLARI:

  • İcra ve İflas daireleri
  • İcra mahkemesi
  • Ticaret mahkemesi
  • Yargıtay 12. ve 19. Hukuk daireleri

18- İflasın ÖZEL ORGANLARI:

  • Birinci Alacaklılar Toplantısı
  • İkinci Alacaklılar Toplantısı
  • İflas İdaresi

19- Taşınır malların satışı, satış talebinden itibaren 1 AY içinde yapılmalıdır.

20- Taşınmaz malların satışı, satış talebinden itibaren 2 AY içinde yapılmalıdır.

21- İflas davasına bakan ticaret mahkemesi borcun zamanaşımına uğrayıp uğramadığını re’sen inceleyemez.

22- AİLE ŞİRKETLERİ iflasa tabi değildir.

23- İflas Dışı Konkordatoda konkordato talebinin reddine ilişkin kararlar için düzenlenen temyiz süresi KARARIN TEFHİMİNDEN İTİBAREN 10 GÜN’dür.

24- İflas halinde, İFLAS DAİRESİ ve TİCARET MAHKEMESİ’nin yetkileri kamu düzenine ilişkin ve kesindir.

25- Üçüncü şahsın elinde bulunan malın haczi neticesinde, sözkonusu mal ALACAKLI’nın muvafakatı ve ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN kabulü ile üçüncü şahsa yediemin sıfatıyla bırakılabilir.

26- İcra İnkar tazminatına hükmedilebilmesi için:

  • Geçerli bir ilamsız takip yapılmış olmalıdır,
  • Borçlu süresi içinde ödeme emrine itiraz etmiş olmalıdır,
  • Borçlu itirazında haksız olmalıdır, (kötü niyet aranmamaktadır)
  • Alacaklı, tazminat talebinde bulunmalıdır.

27- İflas kararını vermeye yetkili ticaret mahkemesi, BORÇLUNUN MUAMELE MERKEZİNİN BULUNUDUĞU yerdeki ticaret mahkemesidir.

28- TAKSİRATLI müflisi cezalandırma yetkisi ASLİYE CEZA MAHKEMESİ’ne,

HİLELİ müflisi cezalandırma yetkisi ise AĞIR CEZA MAHKEMESİ’ne aittir.

29- Taşınır ve Taşınmaz malların açık arttırma ile satışlarından İcra müdürü alıcıya ödeme için taşınırlarda 7, taşınmazlarda ise 10 GÜN’ü geçmemek üzere süre verebilir. (Dikkat! 2003 İİK değişikliğinden önce sözkonusu süre taşınmazlar için 20 GÜN idi.)

30- Alacaklının herhangi bir talebi olmaksızın icra müdürünün re’sen yaptığı haciz TAMAMLAMA HACZİ’dir. İcra müdürü tamamlama haczini, önceden yapmış olduğu hacizde malların kıymetinde yanılmış olması nedeniyle yapmaktadır.

31- Taşınmaz malların pazarlık usulü ile satılmaları mümkün değildir.

32- Tebligat yapılacak kişi adreste bulunamadığı takdirde, tebligat aile fertlerinden veya hizmetçilerden, 18 YAŞINI doldurmuş, ayırtım gücüne sahip olanlara yapıldığı takdirde geçerli bir tebligattır. (Dikkat! Tebligat Kanununda yapılan değişiklikten önce yaş sınırı 15 idi ve bu kimselerin açık bir şekilde ehliyetsiz olmamaları, usulüne uygun bir tebligat için yeterliydi.)

33- İHALENİN FESHİNE İLİŞKİN ŞİKAYET, görevsiz veya yetkisiz mahkemeye yapıldığı takdirde mahkeme, başvuru üzerine en geç 10 GÜN içinde görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermelidir.

34- Konkordatonun tasdiki kararının KESİNLEŞMESİ ile, Malvarlığının Terki Suretiyle Konkordatoda borçlunun, malları üzerindeki tasarruf yetkisi sona erer.

35- ADİ ve TAKSİRATLI müflislerin İTİBARLARININ İADESİ’ne TİCARET MAHKEMESİ tarafından,

HİLELİ müflislerin İTİBANLARININ İADESİ’ne AĞIR CEZA MAHKEMESİ tarafından karar verilir.

36- İflas tasfiyesi devam ederken, müflisin konkordato talebi Ticaret mahkemesi tarafından kabul edilirse ve karar kesinleşirse İflas İdaresi, iflasa karar veren Ticaret mahkemesinden İFLASIN KALDIRILMASINI ister.

37- İNTİFA HAKKI ve HİSSE SATIŞINDA, satışın nasıl yapılacağına İCRA MAHKEMESİ,

TAŞINIR ve TAŞINMAZ malların satışının nasıl yapılacağına ise İCRA MÜDÜRÜ karar verir.

38- Genel İflas yolunda iflas ödeme emrine itirazın kaldırılması taleplerini TİCARET MAHKEMESİ inceler.

39- Genel İflas yolunda şikayetlerin yapılacağı merci İCRA MAHKEMESİ’dir.

40- İTİRAZ ile ŞİKAYET arasındaki FARKLAR:

  • Şikayet icra mahkemesine, itiraz icra dairesine yapılır.
  • İtiraz icra takibini kendilğinden durdurur, şikayet kendiliğinden durdurmaz.
  • İtirazda bulunma hakkı yalnız borçluya aittir, şikayet yoluna ise hukuki menfaati bulunan herkes başvurabilir.
  • İtiraz süresi tebliğ ile, şikayet süresi ise öğrenme ile başlar.
  • Gecikmiş itiraz mümkün olduğu halde, gecikmiş şikayet mümkün değildir (Yargıtay görüşü)

41- Hacizli Taşınmaz malların açık arttırma yoluyla satımında taşınmaz üzerinde hak iddia edenlerin bu iddialarını, satış ilanından itibaren 15 GÜN içinde bildirmeleri gereklidir.

42- İflas yoluya takip yapan alacaklının iflas isteme süresi, ÖDEME EMRİNİN TEBLİĞİNDEN İTİBAREN 1 YIL’dır.

43- Taşınmazların Açık Arttırma ile satımında KESİNLEŞEN KIYMET TAKDİRİ üzerinden 2 YIL geçmeden yeni bir kıymet takdiri yapılamaz.

44- Alacaklı, iflas davasından en son, İFLAS KARARI VERİLİNCEYE kadar FERAGAT edebilir.

45- Malvarlığının terki suretiyle konkordatoda, konkordato tasfiye memurları ALACAKLILAR tarafından seçilirler. Bu seçim İCRA MAHKEMESİ tarafından onaylanır.

46- İzale-i Şüyu satışlarında ve iflastaki satışlarda, satış bedelinin rüçhanlı alacakları karşılaması şartı aranmaz.

47- İflas talebini geri alan alacaklı, geri alma tarihinden itibaren 1 AY geçmedikçe bu talebini yenileyemez.

48- İflas kararının ilanını ve gerekli makamlara bildirimini İFLAS DAİRESİ yapar.

49- Borcunu ödeyeceğini icra dairesine bildirdiği halde ödemeyen borçluya verilecek ceza HAPİS CEZASI’dır.

50- İLAMA BAĞLI NAFAKA hiçbir zaman haczedilemez.

51- Borçlu Konkordato Komiserinin ihtarlarına uymazsa veya iyi niyetinden şüphe edilecek olursa, icra mahkemesi KONKORDATO MÜHLETİNİN KALDIRILMASINA karar verir.

52- İlama dayanan takip, SON İŞLEM TARİHİNDEN İTİBAREN 10 YIL geçmekle zamanaşımına uğrar.

53- Birinci alacaklılar toplantısına başkanlık eden iflas müdürü, alacaklı oldukları tercihan ellerinde noter veya ipotek senedi gibi resmi senetle sabit olan kişilerden bir veya iki alacaklı yahut temsilcileriyle birlikte bir büro teşkil ederler. Bu büroya İFLAS BÜROSU denir.

54- Birinci alacaklılar toplantısında kullanılan oyların geçerli olup olmayacağına karar veren organ İFLAS BÜROSU’dur.

55- Konkordato komiseri tayin etme yetkisi İCRA MAHKEMESİ’ne aittir.

56- Gecikmiş itiraz en son, PARAYA ÇEVİRME İŞLEMİ BİTİNCEYE kadar yapılabilir.

57- İhalenin feshinin talep edilebileceği makam kural olarak İCRA MAHKEMESİ’dir. Ancak İzale-i Şüyu satışlarında, ihalenin feshi için, ortaklığın giderilmesine karar vermiş olan SULH HUKUK mahkemesine başvurulur.

58- İflasta bir alacaklının kendi alacağı hakkında verilen red veya kısmen kabul kararının esasına veya bir başka alacaklının alacağına veya onun sırasına itiraz için başvurduğu davaya SIRA CETVELİNE İTİRAZ DAVASI, uygulamadaki adıyla KAYIT SİLME DAVASI denir. Bu dava iflasa karar veren Ticaret mahkemesinde görülür ve cetvelin ilanından itibaren 15 GÜN içinde açılmalıdır.

59- Konkordatonun tasdiki işlemi TİCARET MAHKEMESİ tarafından yapılır.

60- İflas alacaklılarına düşen iflas hisselerini düzenleyen belge PAY CETVELİ’dir.

61- İflas İçi Konkordatonun hükümleri, İFLASIN KALDIRILMASI ile yürürlüğe girer.

62- İTİRAZIN KALDIRILMASI talebinde borçlu, ödeme emrine yaptığı itiraz sebepleriyle BAĞLIDIR.

Borçlu aşağıda sayılan davalarda, itiraz sebepleriyle BAĞLI DEĞİLDİR:

  • Menfi tespit
  • İstirdat
  • İtirazın iptali
  • Borçtan kurtulma

63- Müflisin, iflas açıldıktan sonra, iflas masasına ait mal ve haklar üzerindeki her türlü tasarrufu İFLAS MASASINA karşı geçersizdir.

64- İflas içi konkordatoda, konkordato komiserinin görevinin İFLAS İDARESİ yapar.

65- Borctan Kurtulma Davasının dinlenebilmesi için davacının ilk duruşma gününe kadar, dava konusu alacağın %15’i tutarında teminat yatırması gerekir. Aksi halde dava reddolunur.

66- HACİZDE sıra cetveline karşı itiraz davası açma süresi, sıra cetvelinin TEBLİĞİNDEN İTİBAREN 7 GÜN’dür.

İFLASTA sıra cetveline karşı itiraz davası açma süresi ise, sıra cetvelinin İLANINDAN İTİBAREN 15 GÜN’dür.

67- İCRA TAKİBİNİN iptali istemini karara bağlayacak olan merci, İCRA MAHKEMESİ’dir.

68- Alacaklısını zarara uğratmak amacıyla mevcudunu eksilten borçluya verilecek cezalar, HAPİS ve AĞIR PARA CEZASI’dır.

69- İcra takibinin İTFA SEBEBİYLE İPTALİ istemi, en son PARALAR PAYLAŞTIRILINCAYA KADAR yapılabilir.

70- İcra mahkemesi, DURUŞMA YAPILMAYAN İŞLERDE, işin kendisine gelişinden itibaren 10 GÜN içinde karar vermelidir.

71- BORÇTAN KURTULMA DAVASI:

Genel haciz yolu ile takipte, itirazı GEÇİCİ olarak kaldırılan borçlunun, kararın kendisine tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren 7 GÜN içinde GENEL MAHKEMELERDE açtığı davadır.

72- Mal beyanında bulunmayan borçlu İCRA MAHKEMESİ tarafından hapisle tazyik edilir.

73- Alacaklı süresi içinde HACİZ TALEBİNDE bulunmaz ise DOSYA İŞLEMDEN KALDIRILIR.

74- GEÇİCİ ACİZ BELGESİ’nin tek hükmü, sahibine İPTAL DAVASI açma hakkı vermesidir.

75- Müflisin borçlusu, İFLASIN AÇILMASINDAN ÖNCE müflisin alacaklısı olmuşsa TAKAS mümkündür.

İCRA -İFLAS HUKUKU 2005 SINAV SORULARI

1-Hangisi kesinleşmeden icraya konabilir?
İhtiyaç nedeniyle tahliye davası neticesinde alınan ilam.

2-İflasta sıra cetveline itiraz davasına hangi mahkeme bakar?
İflasın açıldığı yerdeki herhangi bir ticaret mahkemesi

3-İstinabe suretiyle izale-i şüyuun giderilmesi için satış yapılması halinde ihalenin feshi davasına bakmakla yetkili mahkeme hangisidir?
İstinabe olunan yerdeki sulh hukuk mahkemesi.

4-Hangisinde özel dava şartı aranır?
Borçtan kurtulma davası

5-Hangisi icra-inkar tazminatının şartlarından değildir?
Geçerli bir ilamlı icra takibi yapılmış olmalı. (İcra inkar tazminatı için ilamsız icra takibi gerekliymiş arkadaşlar Kaynak:Baki Kuru)

6-Hangisi konkordato çoğunluğunun tespitinde dikkate alınmaz?
(Bu soru hatalıydı arkadaşlar sorunun doğru cevabı yoktu!!!)

7-Hangisinde icra mahkemesi yetkili değildir?
İflastaki istihkak davasında mal üçüncü kişinin elindeyse

8-Hangisi İİK kapsamında ipotek değildir?
Taşınmaz yükü

9-İİK'daki iptal davası ile BK'daki muvazaa arasındaki fark nedir?
Aciz belgesi (İspat yükü açısından)

İCRA -İFLAS HUKUKU 2003

S-56) Hangisi ilam niteliğinde bir belge değildir.
-Onaylama biçimindeki noter senedi.

S-57) Hangisi maddi anlamda kesin hükümdür.
-İstihkak iddiasının kabulüne dair karar.

S-58) Hangisinde borçtan kurtulma davası açılabilir.
- Genel haciz yoluyla ilamsız takip.

S-59) Konkordatoda hangi alacak ekseriyetin sağlanmasında dikkate alınır.
- Doktorun ameliyat alacağı.

S-60) Gaip olan rehin alacaklıyla ilgili bir soru.
- İcra dairesi alacaklıya ilan yapar, alacaklı alacağını gelip almazsa borçlu icra dairesine borcu yatırdığında ipotek terkin edilir.

S-61) Aciz vesikası verilen kişiyle ilgili olarak hangisi yanlıştır:
-Bu vesikayla borçluya karşı takip yapılamaz.

S-62) Aciz vesikası hangi davada özel yargılama şartıdır.
-İptal davası.

S-63) İhtiyati hacizde yetkili mahkeme ile ilgili olarak hangisi yanlıştır.
-En çabuk ve en az masrafla alınacak yer mahkemesi.

S-64) Alacağı rehinle teminat altına alınan alacaklı hangi durumda borçluya karşı önce rehne müracaat zorunluluğunda değildir.
-Elinde kambiyo senedi bulunması.

S-65) İcra memurunun re’sen yaptığı haciz hangisidir.
-Tamamlama haczi.


CEZA-CEZA MUHAKEMESİ HUKUKU

1- Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde BİLİNÇLİ TAKSİR sözkonusudur

2- Olayda iki ayrı suç ve iki ayrı ceza sözkonusu ise, GERÇEK İÇTİMA’dan bahsedilir.

3- FİKRİ İÇTİMA: İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır.

4- SUÇ UYDURMA: İşlenmediğini bildiği bir suçu, yetkili makamlara işlenmiş gibi ihbar eden ya da işlenmeyen bir suçun delil veya emarelerini soruşturma yapılmasını sağlayacak biçimde uyduran kimse, Suç Uydurma suçunu işlemiştir.

5- Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır (TCK. 30/3)

6- Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise TEŞEBBÜS’ten sorumlu tutulur.

Bir suçun kanun koyucu tarafından yapılan yasal düzenlemede, teşebbüs aşamasında kalmış hali, müstakil bir suç tipi olarak düzenlenmişse TEŞEBBÜS SUÇ sözkonusu olur.

7- Fail, suçun icra hareketlerinden gönüllü vazgeçer veya neticenin gerçekleşmesini önlerse, teşebbüsten dolayı cezalandırılmaz; fakat tamam olan kısım esasen bir suç oluşturduğu takdirde, sadece o suça ait ceza ile cezalandırılır.

8- Uzlaşma yoluyla kamu davasının ortadan kaldırılabilmesi için suçun takibinin ŞİKAYETE BAĞLI olması gerekir.

9- Kamu idaresinin güvenirliğine ve işleyişine karşı işlenen suçlar KASTEN işlenebilecek suçlardır.

10- Aşağıdaki suç tiplerinde MÜTESELSİL (ZİNCİRLEME) SUÇ hükümleri UYGULANMAZ:

  • Kasten öldürme
  • Kasten yaralama
  • İşkence
  • Cinsel saldırı
  • Yağma
  • Çocukların cinsel istismarı

11- Hakim cezayı belirlerken:

  • Suçun işleniş biçimini,
  • Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
  • Suçun işlendiği zaman ve yeri,
  • Suçun konusunun önem ve değerini,

  • Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
  • Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
  • Failin güttüğü amaç ve saiki

gözönünde bulunduracaktır.

12- İştirak halinde işlenen bir suç eğer tek faille de işlenebiliyorsa, çok failli suçtan sözedilmez. Oysa çok failli suçlarda en az iki faile ihtiyaç vardır.

13- SEÇİMLİK HAREKETLİ SUÇLAR, suç tipine ilişkin düzenlemede, kanun koyucunun suçun işlenmesine ilişkin alternatif hareketler öngördüğü ve bu hareketlerden birisinin veya birkaçının birlikte yapılması arasında herhangi bir fark bulunmayan suçlardır.

14- SONUÇ CEZA’nın belirlenmesinde uygulanacak kurumların sırası:

  • Teşebbüs
  • İştirak
  • Zincirleme suç
  • Haksız tahrik
  • Yaş küçüklüğü
  • Akıl hastalığı
  • Şahsi sebeplere ilişkin hükümler
  • Takdiri indirim nedenleri

TURK YUNAN CEPHESI

Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın kaderini tayin eden cephe. Düzenli ordunun kurulmasıyla Yunanlılara karşı savaşılmıştır.

1. İnönü Savaşı

Çerkez Ethem’inin ayaklanmasının yarattığı ortamdan yararlanmak isteyen Yunan ordusu, 6 Ocak 1921’de Bursa ve Uşak’tan hareket ederek, Eskişehir ve Afyon yönünde askeri harekata başlamıştır. Amaçları, Eskişehir’i ele geçirip demiryolu ulaşımını kontrol altına almak, sonra da Ankara’yı işgal ederek TBMM’yi dağıtmaktı. Türk ordusu Yunan ordusunu İnönü’de karşılamıştır. Albay İsmet (İnönü)’nün komutasındaki düzenli Türk ordusu 10 Ocak 1921’de kendinden kat ve kat üstün olan Yunan ordusunun ileri harekatını İnönü’de durdurmuştur. Sonra da Kütahya yönünden ilerleyen Çerkez Ethem kuvvetleri yenilgiye uğratılmıştır. I.İnönü Savaşı küçük çapta bir savaş olmasına rağmen önemli sonuçlar doğurmuştur. Bu savaşın önemi:

  • Bu muharebenin kazanılmasıyla Türk ulusunun varlığı ve savaş gücünün tükenmediği kanıtlanmış, TBMM Hükümeti’nin yurt içinde ve dışında saygınlığı artmıştır.
  • Çoklukla ayaklanma odakları söndürülmüş, yurt içinde güvenlik büyük ölçüde sağlanmış bundan sonra, ülkeye yasalar egemen olmuştur.
  • Devlet kuruluşu işlemeye başlamış, vergi toplanması, asker alma işleri yoluna girmiş, daha önemlisi, Devlet’in kendi kaynaklarına sahip çıkması olanağı sağlanmıştır.
  • Ordunun geliştirilmesi ve milletin orduya güveni artmıştır.
  • Ankara Hükümeti Saltanat Yönetimi’nden üstün olduğunu ve onun yerini alması gerektiğini göstermiştir
  • İtilaf Devletleri Sevr’i tekrar görüşmek için Londra’da konferans düzenlemek zorunda kaldılar.
  • Sovyet Rusya ile Moskova Antlaşması imzalandı.
  • İstiklal Marşı kabul edildi. (12 Mart 1921)
  • Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (Anayasa) kabul edildi.

Londra Konferansı

(21 Şubat 1921)

I.İnönü Savaşı’ndan sonra İtilaf Devletleri Londra’da bir konferans düzenlemeye karar verdiler.

  • İtilaf Devletleri Sevr’in yeniden gözden geçirilmesini kararlaştırdılar.
  • Londra’da toplanacak konferansa Osmanlı Devleti ve Yunanistan çağrıldılar. Delegeler arasında Ankara Hükümeti’nin de temsilcisinin bulunmasını şart koştular. Amaçları İstanbul Hükümeti ile Ankara Hükümeti arasında bölücülük yapmaktı. Ancak Konferansda İstanbul Hükümeti temsilcisi Tevfik Paşa, Türkiyeyi temsil etme yetkisinin tamamı ile Ankara hükümetinde olduğunu söyleyerek onlara bu kozu vermeyerek birlik ve beraberlik mesajı da verdi.
  • M.Kemal çağrının TBMM’ye yapılması gerektiğini, doğrudan çağrı yapılmazsa konferansa katılmayacaklarını bildirdi.
  • İtalyanların aracılığıyla Ankara Hükümeti de konferansa davet edildi
  • TBMM Temsilcisi Bekir Sami Bey, Türk milletinin Misak-i Milli ile belirlenmiş olan haklarını dile getirdi. İtilaf Devletleri bu isteğe önem vermediler.
  • Konferansta Ankara Hükümeti’ne önerilen barış esasları Sevr’in biraz değiştirilmiş şekli olduğundan reddedildi. Misak-i Milli ile Sevr’in uyuşması düşünülemezdi. Savaşı sürdürmekten başka çare yoktu.

Önemi: Yeni Türk Devleti İtilaf Devletlerince resmen tanınmıştı.

Moskova Antlaşması

(16 Mart 1921)

Türk ordusunun İnönü Zaferi sonunda Sovyetler Birliği ile TBMM arasında imzalanmıştır. Moskova Antlaşması’na göre:

  • Doğu sınırımız büyük oranda kesinlik kazanmıştır. (Kesin sınırımız Kars Antlaşmasıyla belirlenecektir)
  • Sovyetler yeni Türk Devleti’ni ve Misak-i Milli’yi tanımıştır. Böylece ilk kez büyük bir devlet TBMM’yi tanımış oluyor.
  • İki devlet arasında çeşitli ekonomik ve siyasi konularda karşılıklı yardım kararı alındı
  • Doğu sınırımız güvenlik altına alındığı için, bu cephedeki kuvvetlerimizin diğer cephelere kaydırılma imkanı doğmuştur.

2. İnönü Savaşı


(23 -31 Mart 1921)

Londra Konferansı’nın barış önerilerinin TBMM Hükümeti’nce reddedilmesi üzerine, İtilaf Devletleri’nin isteklerini zorla Türklere kabul ettirmekle görevlendirilen Yunanlılar, Bursa üzerinden Eskişehir’e, Uşak üzerinden Afyon’a doğru 23 Mart 1921'de saldırıya geçtiler. Yunanlılar, Bilecik’i, İnönü’de Metris Tepe’yi ve Uşak’ı ele geçirmeleri üzerine, TBMM Muhafız Taburu cepheye gönderildi. Böylece güçlenen Türk kuvvetleri karşı saldırıya geçerek Yunan saldırısını püskürttü. Batı Cephesi Komutanı İsmet Bey’in savaş süresince verdiği “mevzilerin kesin olarak savunulması” emri başarının elde edilmesinde etken oldu.1 Nisan 1921’de Yunan ordusu Bursa’ya çekilmeye başladı. Böylece Yunanlılar İnönü’de ikinci kez yenildiler. Sonuç:

  • TBMM Hükümeti varlığını bütün Avrupa devletlerine, resmen olmasa da kabul ettirdi; içte ve dışta nüfuz ve saygınlığı yükseldi.
  • Avrupa ülkelerinde, İngiliz ve Yunan politikasına karşı güvensizlik ve muhalefet başladı.
  • Ordu mensuplarında, her bakımdan kendilerine güven arttı.
  • Bu durum karşısında, Fransızlar Zonguldak’tan, İtalyanlar Güney Anadolu’dan çekilmek zorunda kaldılar.
  • Türk ordusunun kazandığı zaferler, İtilaf Devletleri’ni Türkler hakkında yararlı kararlar almaya zorladı.
  • II.İkinci İnönü Muharebesi’nin kazanılmasından, Sovyet Rusya ve Afganistan gibi dost devletlerde büyük bir memnunluk duyulmuş ve bu resmen Türk hükümeti’ne bildirilmiştir.

Kütahya – Eskişehir Savaşları

(10 -24 Temmuz 1921)

10 Temmuz’da Yunan saldırısı İnönü-Eskişehir, Afyon ve Kütahya hattında geniş bir cephede başladı. Bu durumda M.Kemal Paşa fazla kayıplar verilmeden ordunun Sakarya Irmağı'nın doğusuna çekilmesine karar verdi. Ordu, Sakarya’nın doğusunda toparlanmaya başladı. Yunanlılar da Sakarya Irmağı kıyılarına kadar ilerlediler. Yunanlılar Sakarya Irmağı'nın batı tarafında durmuşlar, yeni bir saldırı için hazırlıklara başlamışlardı. Sonuç:

  • Eskişehir, Afyon ve Kütahya Ankara Hükümeti'nin elinden çıkmıştır.
  • Meclis tarafından M. Kemal 5 Ağustos 1921’de başkomutan seçilmiştir.
  • M. Kemal ayrıca üç ay süreyle meclisin yetkilerine de sahip olacaktı.

M. Kemal ilk iş olarak ordunun gereksinimlerinin sağlanması için 7-8 Ağustos 1921’ de Tekalif-i Milliye Emirleri (Ulusal Yükümlülükler) yayınladı. Tekalif-i Milliye emirlerinin uygulanmasında çıkacak aksaklıkları ortadan kaldırmak için çeşitli yerlerde İstiklal Mahkemeleri açıldı.

Sakarya Meydan Muharebesi


(23 Ağustos – 12 Eylül 1921 ) bkz. Şu Çılgın Türkler 23 Ağustos – 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan. Türk milleti için bir ölüm kalım savaşı olan Sakarya Meydan Muharebesi; Kurtuluş Savaşı içinde kader tayin edici olmuştur. Bu savaştan önce Yunanlıların başlıca hedefi; Ankara yönünde ilerleyerek, Türk Ordusunu yok etmek ve Kurtuluş Savaşı’nın sembolü ve direniş merkezi haline gelen Ankara’yı ele geçirmekti. Böylece Türk azim ve direnme gücü yok edilmiş olacaktı. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün emir ve komutasında, Türk ulusunun kanıyla yapılan ve dünya harp tarihine en uzun meydan muharebesi; Türk Kurtuluş Savaş’ı tarihine de subay muharebesi diye geçen Sakarya Destanı 21 gün 21 gece devam etmiş ve 13 Eylül günü Yunanlıların Sakarya Nehri’nin doğusunu tamamen terk etmesiyle son bulmuştur. Başkomutan Mustafa Kemal, Sakarya Meydan Muharebesi sırasında ülke savunmasını şu şekilde ifade etmiştir. Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O sathı bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanı ile ıslanmadıkça bırakılamaz. Onun için küçük, büyük her birlik bulunduğu mevziden atılabilir; fakat, küçük büyük her birlik durabildiği noktadan yeniden düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam eder. Yanındaki birliğin çekilmek zorunda kaldığını gören birlikler, ona uymaz; bulunduğu mevzide sonuna kadar durmaya ve direnmeye mecburdur Taarruz inisiyatifinin Türk Ordusu’na geçmesini sağlayan Sakarya Zaferi, TBMM hükümetine siyasi başarı kapılarını aralamış Türk milletinin özgürlüğünü ve vatanını kurtaracağı inancını da kuvvetlendirmiştir. Sakarya Savaşı sonunda; Türk Ordusu’nun 1683 yılındaki 2.Viyana Kuşatmasındaki yenilgisinden beri süregelen çekilmesi sona ermiştir. Bu savaş, Türk ordusu’nun son savunma savaşıdır.

  • Düşman 10 Eylül’de karşı taarruzla Afyon-Kütahya hattına kadar atılmıştır.
  • Savaş Türk ordusunun üstün zaferiyle sonuçlanmıştır.

Sonuçları:

Kars Antlaşması

(13 Ekim 1921) Moskova Antlaşması Doğu sınırlarımızda bazı pürüzler bırakmıştı. TBMM Hükümeti ile Sovyet Rusya arasında hiçbir pürüzün kalmamasını gerektiriyordu. Sovyet Rusya kendine bağlı; Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan’ın TBMM Hükümeti ile anlaşmasını öngördü. Sakarya zaferi’nden sonra bu cumhuriyetlerle yapılan Kars Antlaşması ile doğu sınırımız kesinlik kazandı.

Ankara Antlaşması


(20 Ekim 1921) Fransızlar, Sakarya zaferinden sonra TBMM Hükümeti ile kesin antlaşmayı imzalamışlardır. Ankara Antlaşmasına Göre:

  • TBMM ile Fransa arasında çatışmalar sona ermiş, Güney sınırımız (İskenderun-Hatay dışında) çizilmiştir.
  • Hatay’daki Türklere geniş haklar tanındı. Hatay için özel yönetim biçimi uygulanacaktı.

Sonuç

  • Bu antlaşma ile Fransa TBMM’yi resmen tanımıştır.
  • Ankara Hükümeti’nin diplomatik zaferidir.
  • Fransa Anadolu işgalinde işbirliği yaptığı dostlarından kopmuş, böylece İtilaf Blok’u parçalanmıştır.
  • Güney sorunumuz çözümlenmiştir. Bu cephedeki birliklerin Batı Cephesi’ne kaydırılma imkanı hazırlanmıştır

Önemi:

  • Fransız hükümetinin TBMM ile barış antlaşması imzalaması ile galip devletler arasında birlik olmadığı su yüzüne çıkmıştır.

Büyük Taarruz

(26 Ağustos-30 Ağustos 1922)

Hazırlık: Başkomutan M.Kemal düşmana kesin darbeyi indirmek için hızlı biçimde hazırlıklara girişti.

  • Doğu ve Güney cepheleri tam anlamıyla güvenlik altına alındığından buralardaki birlikler tam bir gizlilik içinde Batı’ya kaydırıldı.
  • Ordunun eksiklikleri giderildi.

Taarruz: M. Kemal Haziran 1922’de taarruz kararı aldı. 6 Ağustos 1922’de orduya gizlice taarruz için hazırlanması emri verildi. M.Kemal Akşehir’e gelerek komutanlarla toplantı yaptı. Toplantıda 26 Ağustos taarruz günü olarak belirlendi. Taarruz Afyon’un güneyinden Dumlupınar yönüne doğru baskın şeklinde başlayacak ve sonra da meydan savaşına dönüştürülerek düşman kuvvetleri tümüyle yok edilecekti. 26 Ağustos 1922 sabahı saat 05.30 da topçularımızın ateşiyle Kocatepe’den taarruz başladı.Başkomutan Mustafa Kemal de bu esnada taarruzu Kocatepe’den sevk ve idare ediyordu. Siklet merkezi 1 inci Ordu da olmak üzere, 1 inci Ordu güneyden, 2 inci Ordu kuzeyden taarruzla, harekat kısa sürede başarılı bir şekilde gelişti. Yunan savunma hattı parçalandı. 26/27 Ağustos gecesi Yunan mevzileri ele geçirildi. 27 Ağustos’ta Türk Ordusu Afyon’u Yunan işgalinden kurtardı. Dumlupınar mevzilerine çekilen düşmana karşı 29 Ağustos’ta taarruz eden ordumuz, 30 Ağustos’ta Yunan ordusunu tamamen kuşatarak büyük bir kısmını imha etmiştir. Düşman Başkomutanı General Trikopis esir alındı. Kütahya’da düşmandan temizlenmiştir. Bu savaşı Başkomutan Mustafa Kemal doğrudan kendisi yönettiği için bu zafere Başkomutanlık Meydan Muharebesi denir. Yunan ordusu, Başkomutan Mustafa Kemal’in 1 Eylül 1922’de, Türk ordusuna verdiği, Ordular ilk Hedefiniz Akdeniz’dir. İleri. emri ile İzmir’e kadar kovalandı. Yunan işgalindeki tüm yerler tek tek kurtaran Türk ordusu 9 Eylül 1922’de İzmir’e girdi.

ULUSLAR ARASI ORGUTLER

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı adı altında 1970 yılların başında soğuk savaş koşullarındaki Avrupa’nın bölünmüşlüğüne son verilmesi, güvenlik ve istikrarın sağlanması ve katılan devletler arasinda bu amaca yönelik işbirliğinin geliştirilmesi düşüncesiyle kurulmuştur. AGİT’in görevi de doğu batı arasında çok taraflı bir müzakere ve diyalog forumu olarak belirlenmiştir. 1975’den 1990’a kadar AGİT, yeni yükümlülüklerin ele alındığı ve uygulamaların gözden geçirildiği bir dizi konferans ve toplantılar şeklinde devam etmiştir. 1990 yılında yapılan Paris Zirvesi soğuk savaş sonrasi dönemde ortaya çıkan tehlikeleri karşılamayı amaçlayan bir kurumsallaşmanın başlangıcını işaret etmiştir. Avrupa’da güvenlik ve istikrar fikri, 1950’lerin ortasindan itibaren Doğu Bloku tarafindan ortaya atilan bir fikirdir. Almanya’nin bölünmüşlüğü ve Berlin sorunu soğuk savaş döneminde Avrupa’nın sınırlarını meşrulaştırma girişimine neden olmuştur. Bu çerçevede 1955’lerde Varşova Paktı tarafından yapılan Avrupa güvenliği anlaşma önerisi Batılılar tarafindan kabul edilmemiştir. Doğu Blokunun bu yöndeki önerileri 1970’lerin başında ABD ile SSCB arasinda imzalanan SALT 1 Andlaşması ve Batı Almanya’nın, Polonya ve Çekoslovakya ile olan Doğu sınırlarını tanıması ve Doğu Almanya ile ilişkiye girmeyi kabul etmesi sonucu meydana gelen yumuşama ortamı ile değer kazanmaya başlamıştır.Bu koşullarda Batı Avrupa güvenliği konusunda görüşmelere girişmeyi kabul etmiştir. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı, 15 Ocak 1973 tarihinde Helsinki’de çalışmalarına başlamıştir. İki yılı aşkın bir süre devam eden konferans 1 Ağustos 1975’de Helsinki Nihai Senedi ’nin 33 Avrupa ülkesi ile ABD ve Kanada tarafindan Devlet ve Hükümet Başkanları düzeyinde imzalanmasıyla sonuçlanıştır. 35 imzacı devlet arasındaki ilişkilere rehberlik edecek 10 temel ilke ortaya konmuştur. Bunlar:

Egemen eşitlik ve egemenliğe saygı,

Kuvvet kullanmaktan veya kuvvet kullanma tehdidinden kaçınma,

Sınırların ihlal edilmezliği

Devletlerin toprak bütünlüğünün korunması

Anlaşmazlıkların barışçıl yollardan çözümü

İçişlerine karışmama

İnsan hakları ve temel özgürlüklere saygı

Halklarin eşit haklardan ve kendi kaderlerini tayin hakkından yararlanması

Devletler arasında işbirliği

Uluslararasi hukuktan doğan yükümlülüklerin iyi niyetle yerine getirilmesi

AGİT’in temelini oluşturan Helsinki Nihai Senedi’nde; katılımcı devletlerin karşılıklı ilişkilerinde izleyecekleri temel ilkelerdir. Bunlarin başında devletlerin egemen eşitliği, sınırların dokunulmazlığı, içişlerine karışmama, toprak bütünlüğüne ve insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı yer almaktadır. İnsan hakları ve temel özgürlüklere saygının, güvenliğinde bir unsuru haline getirilmesi, Sovyetler Birliği’nin ve komunist sistemin çözülmesinde etkili bir araç olmuştur.

Helsinki Nihai Senedi 3 temel bölüme ayrılmıştır:

1. Avrupa güvenliği ile ilgili sorunlar

2. Çevre, teknoloji, bilim ve ekonomi alanlarında işbirliği

3. Insani boyut ve diğerlerinde işbirliği

Nihai Sened, siyasi diyaloğu sürdürmek, işbirliğini geliştirmek için yeni standart ve normlar koyacak AGİT andlaşmalarının uygulanmasını gözden geçirecek düzenli olarak izleme toplantıları düzenlenmesini de karara bağlamıştır. Izleme toplantıları Belgrad, Madrid ve Viyana yapılmıştır. Bu toplantılara katılan devletler, insan haklari ve devletler arasında güveni artırıcı önlemler konusunda yeni yükümlülükleri kabul etmişlerdir. Bu toplantılara ilave olarak demokratik kurumlar, insan hakları, sorunların barışçıl çözümü, çevre, medya, bilim, kültür ve ekonomik işbirliği gibi spesifik konularda uzmanlar toplantısı gerçekleştirilmiştir. Helsinki toplantısından sonra AGİT diplomatik bir konferans olmaktan ileri gitmedi. Bu konferansi esnek tutabilmek için daimi bir yapılanmaya gidilmedi. 1989-1990 yılarında devletler, AGİT organlarının oluşturulması gerektiği üzerinde anlaştılar. 1970-1980 yılları arasında AGİT’in en büyük avantajı sorunlara kapsamlı yaklaşma yeteneği olmuştur. AGİT insan haklari ile genel güvenlik ve işbirliği arasindaki bağa önem vermiştir. Bu nedenle AGİT kendi vatandaşlarinin temel özgürlüklerini sistematik olarak ihlal eden devleti uluslararasi alanda güvenilemeyen ve hatta diğer ülkelerinin güvenliklerine potansiyel bir tehdit olarak değerlendirmiştir. AGİT’in yaşayabilirliğini sağlayan nedir? Nihai Sened “sosyalist” sistemi ortadan kaldırıcı sihirli bir formül taşımamaktadır. AGİT kompleks ve kapsamlı bir sürecin bir unsuru olarak görülmüştür. AGİT’in sağladığı gelişmeler değişen gerçekliğin bir sonucudur. AGİT Varşova Paktı ülkelerinde yaşanan demokratik değişikliklere moral desteği ve siyasi bir platform sağlamıştır. Nihai Senet, uluslararasi hukuk açısından bağlayıcı bir belge olarak görülmemekte, siyasi bağlayıcılığı bulunduğu ileri sürülmektedir. AGİT’in Nihai Senet’te ifadesini bulan, güvenlik, insani boyut ve ekonomik konulardan ilk ikisi büyük bir gelişme göstermiştir. AGİT’e taraf devletler arasinda itimadin geliştirilmesi ve askeri faaliyetlerde şeffallığın sağlanması ve böylece askeri çatışma tehlikesinin giderilmesi düşüncesiyle kabul edilen güven ve güvenlik artırıcı önlemler Nihai Senet’te yer almış ve bunlar daha sonra Avrupa Silahsızlanma Konferansı (1986) ve Güven ve Güvenlik Artırıcı önlemler müzakerelerinin temelini oluşturmuştur. Bu sürecin en önemli sonucu Avrupa’da Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Andlaşması’nın imzalanmasıdır. Ikinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da meydana gelen bloklaşmanın koşullarında başlatılan AGİT süreci, 1975 yılından soğuk savaş bitimine kadar Doğu-Batı ilişkilerinin en önemli forumu haline gelmiştir. AGİT süreci bu dönemde Doğu ile Bati arasinda bir ölçüde sürtüşme ve çatışma forumu niteliğinde cereyan ederken, Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Doğu Avrupa’daki demokratikleşme hareketlerinin başladığı 1989’dan itibaren farklı bir niteliğe bürünmüştür. Bu tarihten sonra AGİT toplantılarında, çatışma ve sürtüşmelerin yerini önemli ölçüde işbirliği ve diyalog almıştır. AGİT geleneksel bloklararası siyasetin geride kalmaya başlamasıyla ortaya çıkan geçiş dönemine uygun, geniş katılımlı, çok boyutlu ve tecrübe edilmiş bir sürece dayanan yeni bir düzenin kurulmasına yardımcı olabilecek bir forum olarak görülmüştür.

Avrupa Konseyi

Avrupa Konseyi (İngilizce: The Council of Europe) 1949 yılından beri toplanan, Avrupa çapında eğitim, insan haklarının korunması ve kültür alanlarında anlaşmalar kabul eden, hükümetlerarası bir kuruluştur. Türkiye'nin de kurucu üye olduğu kuruluşta 46 üye ülke bulunmaktadır. Konsey'in çalışma alanları insan hakları, medya, hukuki işbirliği, sosyal dayanışma, sağlık, eğitim, kültür, spor, gençlik, yerel demokrasiler, sınırötesi işbirliği, çevre ve bölgesel planlamadır.

Kurum AB çerçevesi dışında fakat AB ile yakın işbirliği içindedir. Konsey'in bütçesi üye ülkelerin nüfus ve GSMH'sına göre hesaplanan katkılarından oluşmaktadır. 2002 yılı bütçesi yaklaşık olarak 169 milyon Avro'dur. Konsey'in resmî dilleri İngilizce ve Fransızca'dır. Konsey Genel Sekreterliği'ni 2004 yılında 5 yıllığına seçilen Terry Davis (İngiltere) yürütmektedir.

Dünya Sağlık Örgütü

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ); İngilizce: World Health Organization (WHO)

Kuruluşu

1945 yılında ABD’nin San Francisco kentinde toplanan Birleşmiş Milletler Konferansı, bu dönemde bütün halkların sağlığının, dünyada barış ve güvenliğin sağlanması açısından temel önem arz ettiğini kabul ederek Çin ve Brezilya’lı delegelerin bir "Uluslararası Sağlık Örgütü" kurulması amacıyla toplantı düzenlenmesi oybirliğiyle kabul edilmiştir.

Birleşmiş Milletler (BM) Ekonomik ve Sosyal Konseyi, söz konusu toplantının hazırlanması için Belçika’lı Prof.Dr. Rene Sard başkanlığında 15 kişilik bir teknik komite oluşturmuştur. Teknik komite kısa bir süre içinde toplantının gündemini saptamış, kurulacak uluslararası sağlık örgütü için Anayasa taslağını hazırlamış ve alınması gereken kararları belirlemiştir.

19-22 Temmuz 1946 tarihlerinde New York’da düzenlenen Uluslararası Sağlık Konferansı’nda BM’e üye 51 ülkenin temsilcisi ile Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Birlişmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), OIHP (Merkezi Paris’te bulunan Uluslararası Halk Sağlığı Bürosu), PAHO, Kızılhaç, Dünya İşçi Sendikaları Federasyonu ve Rockefeller Vakfı temsilcileri Dünya Sağlık Örgütü anayasasını oluşturmuşlardır.

DSÖ Anayasası 22 Temmuz 1946 tarihinde 61 ülkenin temsilcisi tarafından imzalanmıştır. DSÖ Anayasası en az 26 üye ülke tarafından resmen kabulu ile yürürlüğe girecektir. Bu süre içerisinde DSÖ işlevlerini yerine getirecek bir Ara Komisyon seçilmiştir. Bu Ara Komisyon iki yıl süreyle DSÖ’nün görevlerini yürütmüştür.Yugoslav Prof. Dr. Andrija Stampar başkanlığındaki Ara Komisyon tüm çalışmalarını tamamlamış ve 26 üye ülkenin onayı 7 Nisan 1948’de gerçekleşmiştir.

DSÖ Anayasası’nın yürürlüğe girdiği 7 Nisan her yıl "Dünya Sağlık Günü" olarak kutlanmaya başlanmıştır.

Prof. Stampar başkanlığındaki Ara Komisyon DSÖ Genel Kurulu’nun 24 Haziran 1948 tarihinde toplanması için tüm hazırlıklarını tamamladı ve Genel Kurul bir aylık çalışması için İsviçre’nin Cenevre kentinde BM Sarayında 48 ülkenin temsilcileri ile toplandı. Genel Kurul (Asamble) bir aylık çalışmasını tamamladığında üye sayısı 55’e çıkmıştır. Asamble sırasında DSÖ Genel Direktörlüğüne Kanada’lı Dr. Brock Chisholm seçilmiş, DSÖ’nün yıllık programı, personeli ve bütçesi onaylanmış, İcra (Yönetim) Kurulu’nu oluşturan 18 üye belirlenmiştir.

İlk Asamble’de ayrıca, bölgesel örgütlenme de tartışılmış ve oluşturulan Komisyonun yaptığı çalışma sonucu Bölge Ofisi kurulması kararlaştırılmıştır.

Bölge Ofis’lerinin başlıca amaçlarından biri de DSÖ ile Ulusal Hükümetler arasında etkin bir ilişkinin sağlanmasıdır.

DSÖ’ne, Mayıs 2000 itibariyle 191 ülke üyedir ve 2 ülke de ortak üye statüsündedir.

Görevleri

  • Örgüt amaçlarına ulaşmak için yerine getirdiği görevler şunlardır:
  • Sağlık alanında uluslararası nitelik taşıyan çalışmalarda yönetici ve koordinatör makam sıfatıyla hareket etmek.
  • BM, İhtisas Kuruluşları, sağlık idareleri, meslek grupları ve keza uygun görülecek diğer örgütlerle fiili bir işbirliği kurmak ve sürdürmek.
  • Hükümetlere, istek üzerine, sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi için yardım yapmak.
  • Uygun teknik yardım yapmak ve acil durumlarda, hükümetlerin istekleri ya da kabulleri ile gereken yardımı yapmak.
  • BM’in isteği üzerine, manda altındaki ülkeler halkı gibi özelliği olan topluluklara sağlık hizmetleri götürmek ve acil yardımlar yapmak ya da bunların sağlanmasına yardım etmek.
  • Epidemiyoloji ve istatistik hizmetleri de dahil olmak üzere gerekli görülecek idari ve teknik hizmetleri kurmak ve sürdürmek.
  • Epidemik, andemik vb. hastalıkların ortadan kaldırılması yolundaki çalışmaları teşvik etmek ve geliştirmek.
  • Gerektiğinde diğer İhtisas Kuruluşları ile işbirliği yaparak kazalardan doğan zararları önleyebilecek önlemlerin alınmasını teşvik etmek.
  • Gerektiğinde diğer İhtisas Kuruluşları ile işbirliği yaparak, beslenme, mesken, eğlence, ekonomik ve çalışma koşullarının ve çevre sağlığı ile ilgili diğer bütün unsurların iyileştirilmesini kolaylaştırmak.
  • Sağlığın geliştirilmesine katkıda bulunan bilim ve meslek grupları arasında işbirliğini kolaylaştırmak.
  • Uluslararası sağlık sorunlarına ilişkin sözleşmeler, anlaşmalar ve tüzükler teklif etmek, tavsiyelerde bulunmak ve bunlardan dolayı Örgüt’e düşebilecek ve amacına uygun görevleri yerine getirmek.
  • Ana ve çocuk sağlığı ve refahı lehindeki hareketleri geliştirmek, ana ve çocuğun tam bir değişme halinde bulunan bir çevre ile uyumlu halde yaşamaya olan kaabiliyetlerini arttırmak.
  • Ruh sağlığı alanında özellikle insanlar arasında uyumlu ilişkilerin kurulmasına ilişkin her türlü faaliyetleri kolaylaştırmak.
  • Sağlık alanında araştırmaları teşvik ve rehberlik etmek.
  • Sağlık, tıp ve yardımcı personelin öğretim ve yetiştirilme normlarının iyileştirilmesini kolaylaştırmak.
  • Gerekirse diğer ihtisas kuruluşları ile işbirliği yaparak kamu sağlığı, hastane hizmetleriyle sosyal güvenlik de dahil koruyucu ve tedavi edici tıbbi bakıma ilişkin idari ve sosyal teknikleri incelemek ve tanıtmak.
  • Sağlık alanında her türlü bilgi sağlamak, tavsiyelerde bulunmak ve yardımlar yapmak.
  • Sağlık bakımından aydınlatılmış bir kamuoyu oluşumuna yardım etmek.
  • Hastalıkların, ölüm nedenlerinin kamu sağlığı uygulama metodlarının uluslararası nomanklatürlerini tayin etmek ve ihtiyaca göre yeniden gözden geçirmek.
  • Teşhis yöntemlerini gerektiği kadar standart hale getirmek.
  • Yiyeceklere, biyolojik, farmasötik ve benzeri ürünlere ilişkin uluslararası normlar geliştirmek, kurmak ve bunların kabülünü teşvik etmek.
  • Genel olarak Örgüt’ün amacına ulaşmak için gereken her önlemi almak.

GATT

Ticaret ve Gümrük Tarifeleri Genel Anlaşması

(İngilizce: General Agreement on Tariffs and Trade)

Uluslararası ticareti, haklar ve sorumluluklar açısından düzenleyen çok taraflı bir anlaşmadır. 1947'de 23 ülke tarafından imzalanan bir anlaşma ile kurulmuştur. 1 Ocak 1948'de de yürürlüğe girmiştir. GATT'ın kuruluş amacı, ithalat vergilerini azaltmak, uluslararası ticaretin önündeki tüm engelleri kaldırmak ve ticarette ayırımcı uygulamalara son vermek olarak belirlenmişti. Arthur Dunkel kuruluşun mimarı olarak bilinir. 23 kurucu üye, 45 bin kalem malın gümrük tarifinde karşılıklı taviz vermiştir.

Dünya Ticaret Örgütü (WTO), 1 Ocak 1995'de, uluslararası ticaretin en etkin kurumu olarak, Gümrük ve Ticaret Genel Anlaşması'na (GATT) yerine kurulmuştur.

Dünya Ticaret Örgütü

Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ, İngilizce: World Trade Organization, WTO), çok taraflı ticaret sisteminin yasal ve kurumsal organıdır. WTO, hükümetlerin iç ticaret yasalarını ve düzenlemelerini nasıl yapacakları hususunda yasal bir çerçeve ortaya koymaktadır ve toplu görüşmeler ve müzakereler yoluyla ülkeler arasında ticari ilişkilerin geliştirildiği bir platformdur.

Kuruluş ve Fonksiyonları

WTO, 1 Ocak 1995'te kurulmuştur. Uruguay Round'a taraf olan ülkeler 15 Aralık 1993'te görüşmeleri tamamlamış ve Fas'ın Marakeş kentinde Nisan 1994'te "Nihai Karar" bakanlar tarafından imzalanmıştır. 15 Nisan 1994'te ilan edilen Makareş Deklerasyonu, Uruguay Round'u görüşmelerini onaylamış ve Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) altında gerçekleştirilen yedi görüşmenin "dünya ekonomisini güçlendirdiği ve daha fazla ticaret, yatırım, istihdam ve gelir artışı sağladığı"nı ilan etmiştir. WTO, Uruguay Round'u görüşmelerinin şekillendiği ve bir anlaşmadır ve GATT'ın devamıdır.

WTO, sadece üyelik açısından (1994 sonunda 128 üye) GATT'tan fazla değil, aynı zamanda, uygulandığı ticari faaliyetler ve ticaret politikalar açısından da daha geniş bir alanı kapsamaktadır. GATT, sadece mal ticaretini kapsarken, WTO mal, hizmetler ve fikri mülkiyet hakları olarak da bilinen "fikir ticareti"'ni de kapsamaktadır.

WTO'nun esas fonksiyonları; topyekün olarak WTO'yu oluşturan çok taraflı ticaret görüşmelerini yönetmek ve uygulamak, çok taraflı ticaret görüşmelerinde bir forum olarak görev yapmak, ticari anlaşmazlıklarına çözüm aramak, milli ticaret politikalarını denetlemek ve bu amaçlarla global ekonomik politika yapımında görevli uluslararası kuruluşlarla işbirliğine gitmektir.

WTO anlaşması, tarımdan, tekstile ve konfeksiyona, hizmetlerden fikri mülkiyet hakları kurallarına kadar, değişik alanlarda 29 ayrı metinden oluşmaktadır. Bunlara ilave olarak WTO üyelerine ilave sorumluluklar ve taahhütler yükleyen, ilave 25 deklerasyon, karar ve anlaşma da bulunmaktadır. WTO kuralları geleneksel olarak hassas sektörler olarak kabul edilen tarım malları ticareti ve tekstil ve konfeksiyon ürünlerini de kapsamaktadır. Tarım da kabul edilen kurallar piyasaya giriş şartlarını, yerli üretimi destekleme kurallarını, ihracat teşvik uygulamalarını ve gıda güvenliği, bitki ve hayvan sağlığı kurallarını içermektedir. Tekstil ve konfeksiyon'da yeni kurallar Çok Elyaflılar Anlaşması'ndan sonra 10 yıllık bir geçiş dönemi ile WTO kurallarına dahil olacaktır.

Hizmetler ticaretindeki ilk anlaşma; üyelerin kapsamı, milli uygulamalar ve piyasaya giriş konularındaki yükümlülüklerinden bahsetmekte ve hizmetler ticaretinin daha da liberalleştirilmesi hususunda genel bir çerçeve çizmektedir. Devam eden görüşmeler hali hazırda finansal hizmetlerde piyasaya giriş taahhütleri, temel iletişim sektörleri, deniz nakliyatı ve insanların sınırdan sınıra geçişi hakkındadır. Görüşmelerde diğer bir ilk de fikri mülkiyet haklarının ticaretle ilgili yönüdür (TRIPS). Bu anlaşma, sadece telif hakları, patent hakları gibi yeni fikri mülkiyet haklarını dile getirmekle kalmamakta, ayrıca coğrafi işaretler, endüstri dizaynı, ticaret markaları ve ticaret sırları ve know-how (süreç bilgisi) haklarını da koruma altına almaktadır. Mal ticaretinde WTO kuralları, anti-damping uygulamaları, teşvikler ve karşı uygulamalar, gümrük uygulamaları ve ithalat lisansı konularını da kapsamaktadır. Kurallar, şayet bu uygulamalar gündeme geldiğinde ne gibi kuralların tatbik edileceğini de açıklamaktadır.

Yukarıda değinilen anlaşmalarla pek çok basit ve temel ilkeler hep birlikte yeni çok taraflı ticaret sistemini meydana getirmektedir. GATT'ın ana kuralları, üyeler arasında ve ithalat ile yerli üretim arasında ayırım yapmayı yasaklamaktadır. Mesela Madde I " En Çok Kayırılan Ülke " (MFN) fıkrasında her hangi bir ülkenin bir ülkeye uyguladığı imtiyazın başka ülkelere uygulanandan daha az olamıyacağı belirtilmektedir. Ayırım yapmamanın bir diğer şekli de "ulusal muamele"'dir ve mallar bir piyasaya girdiğinde en az yurt içinde üretilen mallar kadar kayırılabileceği belirtilmektedir.

Tarife İndirimleri

GATT'ın 1948'de kuruluşunu takiben ortalama tarife seviyesi toplam yedi görüşmeyle kademeli olarak indirilmiştir. Uruguay Round bu başarılara bir yenisini eklemiştir. Ortalama tarife seviyeleri önemli ölçüde düşerken genel bağlı tarife seviyeleri de önemli miktarda artmıştır. Tarife indirimleri yoluyla piyasaya giriş taahütleri Uruguay Round'unda toplam 22.500 sayfalık ulusal tarife listelerinde yer almaktadır.

Pek çok kısımda beş yılda tamamlanacak olan tarife indirimleri gelişmiş ülkelerin sanayi ürünleri tarifelerinde toplam % 40'lık bir indirim sağlayan, ortalama % 6,3 olan tarifeleri, % 3,8'e indirmektedir ve gelişmekte olan ülkelerden yapılan sanayi ürünleri ithalatı değer olarak % 20'den % 44'e çıkaracaktır. Tarife yapısının daha yüksek kısmında yer alan ve % 15'in üzerinde tarifeleri kapsayan tüm kaynaklardan gelişmiş ülkelere yapılan ithalat; % 7'den % 5'e ve gelişmekte olan ülkelerden yapılan ithalatta % 9'dan % 5'e düşmüştür.

WTO ve GATT arasındaki farklar

WTO, sadece GATT'ın biraz genişletilmiş bir şekli değil, aksine tamamen değişik bir yapıya ve farklı bir karaktere sahiptir. İkisi arasındaki temel farklılıklar şöyle sıralanabilir;

GATT, herhangi bir kurumsal yapısı olmayan ve kuruluşundaki amacı 1940'ta Uluslararası Ticaret Örgütü'nü kurmak olan ve bu amaçla çeşitli kuralları içeren çok taraflı bir anlaşmadır,

GATT, geçici olarak kurulmuş ve 40 yıllık bir faaliyetten sonra anlaşmaya taraf olan hükümetler GATT'ı sürekli bir anlaşmaya çevirmek istemişlerdir. WTO taahhütleri buna karşın sürekli bir karakter taşımaktadır,

GATT kuralları sadece mal ticaretini kapsarken, WTO mal ticaretinin yanında, hizmetler ticareti ve ticari nitelikteki fikri mülkiyet haklarını da kapsamaktadır,

GATT anlaşması çok taraflı bir araçken 1980'lerde yeni pek çok anlaşma ilave edilerek, selektif bir yapıya dönmüştür. WTO'yu oluşturan anlaşmalar ise neredeyse tamamı çok taraflıdır ve taahütler üyelerin tamamını bağlamaktadır,

WTO, GATT'a göre anlaşmazlıkların çözümünde daha hızlı çalışan, otomatik mekanizmalara sahiptir.

1947 GATT anlaşması 1995 yılının sonuna kadar yürürlükte kalmıştır ve bu suretle tüm GATT üyelerinin WTO anlaşmasını kabul etmeleri için gerekli süre sağlanmıştır. Fakat GATT, "GATT 1994" şeklinde WTO anlaşmasının bir parçası olarak uluslararası mal ticaretini etkileyen ana hususları belirlemeye devam edecektir.

WTO Karar Alma Yöntemleri

WTO, GATT'ın geleneksel olarak karar alırken kullandığı yöntem oylama değil, fakat fikir birliği (concensus) yöntemidir. Bu prosedür üyelere, bazen çok taraflı ticaret sisteminin yararına oluşan görüş birliğine katılınsa da, kendi çıkarlarını, iyi bir şekilde göz önüne alınması imkanını sağlamaktadır. Görüş birliğinin sağlanamadığı durumlarda WTO, oylama yöntemini kullanmaktadır. Bu gibi durumlarda her ülke bir oy kullanarak, karar oy çokluğuyla alınmaktadır.

WTO Anlaşması'nda kabul edilen dört değişik oylama yöntemi bulunmaktadır.

İlk olarak, WTO üyelerinin dörtte üçünün oyuyla herhangi birçok taraflı ticaret anlaşması oluşturulması kabul edilebilir.

İkinci olarak, Bakanlar Konferansı dörtte üç çoğunlukla uluslararası bir anlaşma tarafından herhangi bir üyeye yüklenen bir sorumluluğu kaldırabilmektedir.

Üçüncü olarak, uluslararası anlaşmaların hükümlerini iptal etme kararı ancak tüm üyelerce kabul edilmesi veya kararın niteliğine bağlı olarak üçte iki çoğunlukla alınabilmektedir. Fakat bu iptal kararları, sadece WTO üyeleri tarafından kabul edildikten sonra yürürlüğe girebilmektedir.

Son olarak, yeni bir üyenin alınması ancak Bakanlar Konferansı'nda üçte iki çoğunlukla kabul edildikten sonra gerçekleşebilmektedir.

WTO'da Anlaşmazlıkların Çözülmesi

Anlaşmazlıkların çözümü sistemi, WTO'nun uluslararası ticaret sistemine güvenlik ve öngörü sağlayan bir unsurdur ve bu sistem sayesinde WTO üyeleri, uluslararası ticaret kurallarının aleyhlerine ihlali durumunda kendileri bir girişimde bulunmamakta, fakat çok taraflı anlaşmazlıkların çözümü sisteminin bu durumu çözmesini istemektedirler.

İlke olarak imtiyazlar, verilen cezaya konu sektörle aynı olan sektöre verilmelidir. Şayet bu uygulanabilir değil veya etkin değilse, imtiyazlar anlaşmada yer alan farklı bir sektöre de verilebilir.

Her durumda WTO'nun Anlaşmazlıkların Çözümü Organı (DSB) kabul edilen tavsiyelerin ve kuralların uygulanmasını izlemekte ve her türlü anlaşmazlığa konu olan durum, tamamen ortadan kalkmadıkça gündeminde bulunmaya devam etmektedir.

Kalkınmakta Olan Ülkelere ve Geçiş Ekonomilerine Yardım

1994 yılı sonunda 128 GATT üyesi ülkeden 97'sini oluşturan gelişmekte olan ülkeler ve halen piyasa ekonomisine geçiş sürecinde olan ülkeler WTO'nun üye sayısı arttıkça, örgütte ağırlıkları daha da artmaktadır. Sonuç olarak; adı geçen ülkelerin ihtiyaç ve problemlerine büyük önem verilmektedir. Örnek olarak WTO Sekreterliği kendi başına veya diğer uluslararası organizasyonlarla işbirliğine giderek seminerler düzenlemekte ve WTO taahhütlerini uygulamada veya çok taraflı ticaret görüşmelerine etkin olarak katılmada ilgili ülke hükümetlerine veya yetkili uzmanlarına teknik işbirliği imkanı sağlamaktadır. Bazı WTO faaliyetleriyle ilgili olarak ticaret politikaları ve anlaşmazlıkların çözümü konuları dahil olmak üzere, özel kurslar verilmektedir. Dahası gelişmekte olan ülkelere ve bunların içinde özellikle en az gelişmiş olan ülkelere kendi ihracatları ile ilgili olarak, ticaret ve tarife bilgileri hakkında ve bu ülkelerin WTO'ya katılmaları konusunda yardım edilmektedir.

Ticaret ve Çevre

WTO, ticaret ve çevre konularını birbirine bağlamaktadır. Bu konuda 1995 yılında aşağıdaki konularla ilgilenmek üzere bir komite kurulmuştur; çoktaraflı çevre anlaşmaları, sürdürebilir büyüme, çevre ve ticaret, piyasalara giriş ; özellikle gelişmekte olan ülkelere yapılan ihracatın geliştirilmesi, yurt içinde ticareti yasaklanan malların ticareti, ambalaj; etiket ve diğer dönüşümlü malzemelerin ticaretle ilgili mevzuatlarda birbirine uyumlu olmasının sağlanması.

G8

G8 (ing. Group of Eight), sanayileşmiş zengin ülkelerin oluşturduğu grup;

1. ABD

2. Japonya

3. Almanya

4. İngiltere

5. Fransa

6. İtalya

7. Kanada

8. Rusya

Rusya gruba daha sonradan dahil olmuş ve bu ülkeler G8 ülkeleri olarak anılmaktadır. G8 ülkeleri tarafından 1975'ten beri yıllık ekonomi zirveleri düzenlemektedirler.

Greenpeace

Greenpeace (İngilizce Yeşil Barış), 1971'den bu yana dünyanın dört bir yanında çevre katliamlarına karşı güçlü bir mücadele vermektedir, çalışmalarını bağımsız olarak sürdürmek için devletlerden, şirketlerden ya da siyasi partilerden bağış ve sponsorluk kabul etmez; tüm çalışmalarının kaynağını sadece bireylerden aldığı maddi ve manevi destek oluşturur.

Greenpeace, gezegeni yaşanmaz hale getiren çevre suçlarına karşı bilimsel verilere dayanan kampanyalar yürütür ve şiddet içermeyen doğrudan eylemlere tanıklık ederek bu suçları basın aracılığıyla gündeme getirir.

Şu anda 24 ulusal ve 4 bölgesel ofisi ve bu ofislerin yaptığı çalışmaları olanaklı kılan 101 ülkede 8 milyon destekçisi vardır.

Başlıca çalışma alanları:

Okyanuslar ve yaşlı ormanların korunması,

İklim değişikliğini durdurabilmek için fosil yakıtların kademeli olarak sonlandırılması ve yenilenebilir enerjilerin teşvik edilmesi,

Nükleer silahlanma ve nükleer kirliliğe son verilmesi,

Zehirli kimyasalların ortadan kaldırılması,

Genleri ile oynanmış organizmaların doğaya bırakılmasının önlenmesi.

ILO

ILO, (International Labour Organisation - Uluslararası Çalışma Örgütü) ülkelerdeki çalışma yasalarında ve bu alana ilişkin uygulmalarda standartları geliştirmek ve ileriye götürmek gibi bir amaçla kurulan kuruluştur. Merkezi İsviçre'nin Cenevre kentinde bulumaktadır.

Türkiye, 1932'de Milletler Cemiyeti'ne katılmakla kuruluşun üyesi olmuştur.

Kuruluşu ve görevleri

ILO 1919'da Versailles Barış Anlaşması uyarınca kurulmuş ve 1946 yılında BM'nin (Birleşmiş Milletler) uzmanlık kuruluşu olmuştur. Sosyal adalet ilkeleri, evrensel insan ve çalışma haklarının korunması temelinde kurulmuştur. ILO uluslararası çalışma standartlarını sözleşmeler ve tavsiyeler yoluyla ifade etmektedir. Bu sözleşme ve tavsiyeler temel çalışma hakları, örgütlenme hakkı, toplu pazarlık, zoraki emeğin ortadan kaldırılması, fırsat eşitliği, ve çalışma hayatı ile ilişkili diğer konularda asgari standartlar koymaktadır. Aynı zamanda başta mesleki eğitim ve mesleki rehabilitasyon, çalışma politikası, emek yönetimi, çalışma hukuku ve endüstriyel ilişkiler, çalışma koşulları, işletme gelişimi, kooperatifler, sosyal güvenlik, çalışma istatistikleri, işçi sağlığı ve iş güvenliği gibi konularda teknik yardım sunmaktadır. Bağımsız işveren ve işçi örgütlerinin gelişimini teşvik etmekte ve bu örgütlere eğitim ve danışma hizmetleri vermektedir. Birleşmiş Milletler içinde ILO eşit katılımlı işçi ve işveren örgütleri ve de hükümetin yönetim organları ile birlikte üçlü bir yapı oluşturmaktadır.

ILO'nun organları

Uluslararası Çalışma Konferansı

ILO'ya üye ülkeler her yıl Haziran ayında Cenevre'de toplanırlar. Her üye ülke biri işveren biri de işçi olmak üzere 2 delege ile temsil edilirler. bu delegeler beraberlerinde teknik danışmanlarını da getirirler. Ülkelerin çalışma hayatı ile ilgili bakanları delegasyona başkanlık edip kendi ülkelerinin görüşlerini aktarırlar. İşveren ve işçi delegeleri kendi örgütlerinden aldıkları talimatlar uyarınca oy kullanıp görüşlerini ifade ederler. Konferans örgütün bütçesini onaylar ve Yönetim Kurulu'nu seçer.

Yönetim Kurulu

ILO'nun icra konseyidir ve yılda üç kez Cenevre'de toplanır. ILO politikaları hakkında kararlar alır. Program ve büyçeyi hazırlayıp Konferansa onaması için sunar. Aynı zamanda Genel Direktörü seçer. Yönetim Kurulu 28 hükümet, 14 işveren, 14 işçi üyeden oluşur. Hükümet tarafının 10 sandalyesini her zaman endüstriyel açıdan çok önemli ülkeler oluşturur. Diğer üye ülkelerin temsilcileri her üç yılda bir konferansta seçilir. Bu seçimde coğrafi dağılım gözönünde tutulur. İşverenler ve işçiler kendi temsilcilerini seçerler.

Uluslararası Çalışma Bürosu

Uluslararası Çalışma Örgütü'nün daimi sekreteryasını oluşturur. Yönetim Kurulu ve beş yılda bir seçilen Genel Direktör yönetiminde hazırladığı tüm faaliyetlerin merkezidir. Büro Cenevre'deki merkezinde 110'un üzerindeki milliyetten yaklaşık 1900 görevliyi istihdam etmektedir ve dünyada 40 bölge bürosu bulunmaktadır. Bunlara ek olarak teknik işbirliği programı çerçevesinde yaklaşık 600 uzman dünyanın çeşitli bölgelerinde görevlerini yürütmektedirler. Büro aynı zamanda araştırma, belge ve uzman çalışmalar, raporlar ve dergileri kapsayan bir basım merkezi işlevi görmektedir.

NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü)

NATO (North Atlantic Treaty Organization yani Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'nün kısaltması), resmen açıklanmasa da II. Dünya Savaşı sonrası oluşan politik ayrımda, İngiliz Lord Ismay'ın deyişi ile "Rusları dışarıda, Almanya'yı alaşağı edilmiş halde ve ABD'yi içeride" tutmak için kurulmuştur. Yani amaç salt SSCB'ye karşı güvenlik değil, aynı zamanda Avrupa'nın güvenliği için ABD'nin katkı koymasını sağlamak, Almanya'nın yeniden silahlandırılmasını bölgeye tehdit oluşturmadan gerçekleştirmektir. Çünkü bilindiği gibi o dönemde ABD kongresi ve kamuoyu ülkenin Avrupa ülkeleri arasındaki ilişkilere karışmasını istemiyordu.

9 Nisan 1949'da Washington Antlaşması ile kurulan NATO bir kollektif savunma örgütü olarak bilinmektedir. Kurucu antlaşmanın özellikle 3., 4., ve 5. maddeleri önemlidir. Bu maddelerle üye ülkeler, ortak savunma için yeteneklerini gelistirmeye, herhangi bir uyenin toprak butünlüğu, siyasi bagimsizlik ve guvenligi tehlikede oldugunda bir araya gelmeyi ve herhangi birine salidirildiginda bu saldırıyı hepsine karsi yapilmis bir saldiri olarak kabul etmeyi taahhut etmislerdir.

NATO'nun kuruluşuna karşı, SSCB ve Doğu Bloğu ülkeleri, kendi savunma anlaşmalarını yapmışlar ve Soğuk Savaşın yol açtığı kutuplaşma iyice belirginleşmiştir. Varşova Paktı olarak bilinen bu anlaşma, 1955'ten 1991'e kadar varlığını sürdürmüştür.

Türkiye, Adnan Menderes'in başbakanlığı sırasında, o güne kadar ABD ve SSCB arasında tutunduğu tarafsız tavırdan vazgeçerek ABD yanlısı politikalar gütmeye başlamış, bunun sonucunda da 1952 yılında NATO'ya katılmıştır. Türkiye'nin gene Adnan Menderes hükümeti zamanında Kore Savaşı'nda ABD ve Güney Kore'nin yanında çarpışmak üzere asker göndererek 1000 şehit vermesi, NATO üyeliği için yapılan bir hareket olarak değerlendirilmektedir. Norveç, Danimarka gibi Kuzey Avrupa ülkeleri Türkiye'nin üye olmasına uzun müddet karşı çıkmışlardır.

NATO'nun etkinlği dış güvenlik ile sınırlı kalmamıştır. 1950'li yıllarda İtalya'dan başlayarak NATO ülkelerinde gizli Özel Harekat daireleri kurulmuştur. Gladio adı ile anılan bu birimler ülkelerdeki devrimci sol hareketler başta olmak üzere her tür muhalefete karşı bir önlem olarak oluşturulmuştur. Bu birimler aynı zamanda Derin Devlet kavramının da ortaya çıkmasında büyük rol oynamıştır. Pek çok ülkede daha sonra bu birimler ortaya çıkarılarak sorumluları yargılandıysa da, Türkiye dahil çoğu ülke bu süreci henüz yaşamamıştır. NATO, Soğuk Savaş sonrası Gladio kurumlarının dağıtıldığını iddia etse de, bu birimlerin şu anki durumu hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır.

Günümüzde NATO ve savunduğu değerler tartışılmakta, kuruluş amacı olan SSCB ve Doğu Bloğu'nun dağılması nedeni ile kendisine yeni amaçlar aramaktadır. Artan uluslararası terör olaylarına karşı etkin rol oynaması, şu durumda olasılığı en fazla olan yeni misyondur. Doğal afetlere müdahalede harekete geçirilmesi de 2005 yılında ard arda gelen doğal afetler sonucunda gündeme gelmiştir. Bununla birlikte Bosna katliamına müdahale etmemiştir.

Özellikle Gladio birimlerinin teker teker ortaya çıkması ve ABD'nin Irak ve Afganistan işgallerinde oynadığı rol, NATO'ya ciddi eleştiriler yöneltilmesine sebep olmuştur. Ayrıca, BM kararlarının NATO'ya herhangi bir etkisinin olmadığı görüldükten sonra, pek çok grup NATO'ya karşı muhalefeti arttırmıştır. NATO, bazı kesimler tarafından "terörist örgüt" olarak adlandırılmaya dahi başlamıştır. 21. yüzyıla girilirken, NATO'nun geleceği konusunda tartışmalar hala devam etmektedir.

OECD


Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü bazen de İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı (İngilizce: Organisation for Economic Co-operation and Development (OECD), uluslararası bir ekonomi örgütüdür.

OECD, 14 Aralık 1960 tarihinde imzalanan Paris Sözleşmesi'ne dayanılarak kurulmuştur ve savaş yıkıntıları içindeki Avrupa'nın Marshall Planı çerçevesinde yeniden yapılandırılması amacıyla 1948 yılında kurulan Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü'nün (OEEC) doğrudan mirascısıdır. Türkiye de örgütün üyesidir.

Örgütün tüzüğe bağlanmış amaçları şunlardır:

Finansal istikrarın eşzamanlı olarak korunduğu üye ülkelerde ve hem de özellikle gelişmekte olan ülkelerde halkın yaşam standartının iyileştirilmesi, sürekli ve dengeli ekonomik gelişim sağlayan politikaya destek ve yardım, işsizliğin ortadan kaldırılması;

Ekonomik genişleme politikasının uyandırılması ve sosyo-ekonomik eşgüdümlü gelişmenin desteklenmesi;

Uluslararası yükümlülüklere uygun olarak çok taraflı ve ülkeler arasında ayrım gözetmeyen dünya ticaretinin geliştirilmesine destek verilmesi.

OECD'ye üye veya bu örgüte üyelik talebinde bulunan ülkeler, sosyo-politik ve ekonomik yaşamda, aşağıda belirtilen üç ilkeyi vazgeçilmez değerler olarak benimsemişlerdir:

Demokrasi;

İnsan haklarına ve yurttaş özgürlüğüne bağlılık;

Açık pazar ekonomisi çerçevesinde istikrarlı gelişim.

Bu ilkeler, aynı zamanda, yukarıda belirtilen amaçların gerçekleştirilmesine de hizmet ederler. OECD, bir taraftan bu ilkelerin üye ülkelerde güçlendirilmesine katkı sağlarken, diğer taraftan da örgüte üye olmayan ülkelerde ilkelerinin tanıtımını yapmaktadır.

OPEC

OPEC, Organization of Petroleum Exporting Countries, net petrol ihraç eden ve bilinen dünya petrol rezervlerinin üçte ikisini ellerinde bulunduran 12 ülkenin oluşturduğu konfederasyondur.

9-14 Eylül 1960 tarihinde Bağdat’ta toplanan bir konferans sonucunda resmen kurulmuştur. Kurucu üyeleri; Suudi Arabistan, İran, Kuveyt, Irak ve Venezuela’dır. Kuruluşa, sonradan Katar (1961), Libya (1962), Endonezya (1962), Birleşik Arap Emirlikleri (1967), Cezayir (1969), Nijerya (1971) ve Gabon (1975) katılmışlardır.

Kurucu üyelerin, yeni üyelerin kuruluşa kabul edilmesinde sahip oldukları veto hakkından başka ayrıcalıkları yoktur. Net petrol ihracatçısı olan ve petrol konusundaki çıkarları OPEC üyeleriyle aynı doğrultuda olan ülkeler kuruluşa katılabilirler.

OPEC, bir kartel değil, bağımsız petrol üreten ülkeler arasında işbirliğini geliştirmeyi amaçlayan bir kuruluştur. Petrol fiyatlarını ve üretim miktarlarını belirlemesi açısından kartel özelliği göstermektedir. Ancak uygulamada Örgüt'ün aldığı kararlara uyulmasını fiilen sağlayacak bir mekanizma yoktur.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği

UNHCR

United Nations High Commissioner for Refugees

BMMYK

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği bürosu, 14 Aralık 1950'de Birleşmiş Milletler Genel Meclisi tarafından kurulmuştur.

BMMYK, mültecileri korumak amacıyla yapılan uluslararası hareketleri düzenlemek, onlara liderlik etmek ve dünya çapındaki mülteci sorunlarını çözmekle yetkilendirilmiştir. Asıl amacı, mültecilerin haklarını ve refahını savunmaktır.

Herkesin sığınma talebi ve diğer bir devlette gönüllü geri dönüş, yerel bütünleşme ve üçüncü ülkeye yerleştirilme seçenekleri ile güvenli bir şekilde barınma haklarını garantilemek için mücadele eder. BMMYK, yaklaşık elli yıllık bir sürede, 50 milyon kadar insanın hayatlarına yeniden başlamasına yardım etmiştir.

BMMYK, insan haklarının korunmasında ve tartışmaların barışçı bir şekilde çözülmesinde etken olan koşulların yaratılması için, devletler ve diğer kurumları destekleyerek, zorla yerinden edilme vakalarını azaltmayı amaçlamaktadır. Bu doğrultuda BMMYK, kendi ülkelerine dönmekte olan mültecilerin yeniden kaynaşmalarını güçlendirmek arayışında olup, mülteci yaratan olayların tekrarlanmasını önlemektedir.

BMMYK, ırk, din, politik düşünce ve cinsiyet ayrımı yapmaksızın ve tarafsız bir şekilde mültecilere ve diğer insanlara ihtiyaçları doğrultusunda koruma ve yardım sağlamaktadır. BMMYK, bütün faaliyetleri arasında en çok çocukların ihtiyaçlarını karşılama ve kadın eşitliğini yükseltme çabası içindedir.

Uluslararası Af Örgütü

Uluslararası Af Örgütü veya Amnesty International (yaygın olarak Amnesty veya AI olarak anılır) Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi ve diğer uluslararası standartlarca belirlenmiş her türlü insan hakkını savunma ve teşvik etmeyi amaç edinmiş uluslararası bir sivil toplum kuruluşudur. AI hiçbir devlet, siyasi ideoloji, veya dine bağlı değildir, kâr amacı gütmez. Özellikle düşünce suçlularının serbest bırakılması, siyasî suçlularının adil bir şekilde yargılanması, işkence, idam ve tutuklulara gösterilebilecek her türlü zulmün bertaraf edilmesi, siyasi cinayet ve adam kaçırma ve her türlü insan hakları ihlaline karşı durulması konusunda çeşitli kampanyalar düzenler.

1977 yılında Nobel Barış Ödülünü kazanan AI bugün yaklaşık 2 milyon üyesiyle 162 ülke ve bölgede faaliyet göstermektedir. Kuruluşundan bugüne kadar 44.600'den fazla tutukluyu savunmak ve desteklemek amacıyla çalışmıştır.

Kuruluş Tarihçesi

Uluslararası Af Örgütü (AI) 1961 yılında, Londra'da ingiliz avukat Peter Benenson ve Eric Baker adlı, Quaker dinine mensup bir barışsever tarafından kurulmuştur. Benenson'un bu kurumu kurma fikri, gazetelerde defalarca, hükümetlerin kendi halklarına karşı haksız davrarışlarını okuduğunda oluştu. Okuduğu makale , "Özgürlük" kelimesinin o zamanlar yasak oldugu Portekiz'de iki üniversite öğrencisinin bir lokantada "özgürlük" şerefine kadehlerini kaldırdıkları için yedi yıl hapse mahkum edilmeleri hakkındaydı. 28 Mayıs 1961 tarihinde Benenson, İngiliz gazetesi The Observer'da bu vaka hakkında "Unutulmuş Mahpuslar" (The Forgotten Prisoners) başlıklı makaleyi yayınladı. Bu makalede okuyucularını, bu gençlerin salıverilmesi için hükümete mektup yazmaya çağırıyordu. Benenson şöyle yazıyordu " Gazetenizi haftanın herhangi bir günü açtığınızda, dünyanın bir yerinde, birisinin, görüşleri veya inançları hükümetince beğenilmediğinden, tutuklandığını, işkence gördüğünü ya da idam edildiğini okuyabilirsiniz ". Yazısı o kadar etkili oldu ki bunu izleyen yıl zarfında bir düzine ülkede haksızlık kurbanlarının haklarını savunmak için mektup yazma grupları oluştu. Bu eylem, "Appeal for amnesty" (Türkçe yaklaşık anlamı: 'politik tutukluların bırakılma çağrısı') olarak Amnesty International'ın başlangıcı kabul edilir.

Organizasyon Yapısı

Uluslararası Af Örgütü'nün 150'den fazla ülkede 1,79 milyon üyesi vardır. 55 ülkede devamlı bir insan hakları garantisi sağlanması amacıyla şubesi vardır. Büyük şubelerde, bir sekreter ve çalışanlar bulunur. Şube, üyelerinin çalışmalarını koordine eder ve Londra'daki Merkez Sekreterlik ile gruplar arasında köprü görevi görür. Şubeler, organizasyonun iki yılda bir toplanan ve kuruluşun uluslararası platformdaki en üst mercii olan Uluslarası Konsey Toplantısı'na temsilciler gönderir. Konsey, uygulanacak politikaları ve çalışma sistemini belirler. Ayrıca organizasyonun devam eden işlerini yürütmekle görevli Uluslararası Yürütme Kurulu'nu (UYK) seçer. UYK, Londra merkezli Uluslarası Müdürlüğü oluşturur ve bir Genel Sekreter atar. Halen genel sekreterlik görevini Bangladeşli Irene Khan yapmaktadır.

Çalışmalar ve Hedefler [değiştir]

AI Dünya çapında insan haklarının mevcut durumunu araştırır ve spesifik insan hakları ihlallerine karşı eylemler yürütür. Bu eylemler özellikle, şiddete bulaşmamış politik tutukluların tutulu kalması, politik tutukluların adil olmayan bir yargı sürecine tâbi olması, işkence, ölüm cezasının uygulanması, yargısız infazlar, politik kişiliklerin kaybolması ve diğer insanlık dışı ve aşağılayıcı uygulamalara karşı olarak yürütülür.

Örgütün tipik eylemleri şöyle sayılabilir.

Vaka çalışması: Bu eylem örgütün kurulmasından beri uygulmaktadır. Politik bir tutuklunun -ideal olarak- serbest bırakılıncaya kadar Amnesty gruplarınca uzun süreli gözetilmesidir. Buradaki temel prensip, Amnesty gruplarının kendi ülkelerindeki bir vakada çalışmamalarıdır.

Acil eylem (urgent actions) : 1973 yılında uygulamaya konmuştur. Amaç, tehdit unsuru olan insan hakları ihlaline karşı acil reaksiyon göstermekdir. 48 saat içinde üyeler ve destekçiler harakete geçirilerek sorumlu devlet kurumlarına başvurulur.

Unutulmaya karşı mektuplar: Çeşitli ülkelerden ayda yaklaşık üç vaka sunulur. Söz konusu vakalar, kayıp kişiler, uzun süreli tutukluluk halleri, adil olmayan yargı hükümleridir.

On-line kampanyalar AI, kampanyaları için İnternet'i protesto aracı olarak kullanır.

Uluslararası Atom Enerji Ajansı

Uluslararası Atom Enerji Ajansı UAEA (İngilizce: International Atomic Energy Agency IAEA)

Birleşmiş Milletler bünyesinde faaliyet gösteren bağımsız, uluslararası bilim ve teknoloji temelli bir organizasyon olup 1957 yılında kurulmuştur. Nükleer Bilim ve Teknolojinin barışcıl amaçlarla kullanılması ve planlanmasında üye ülkelere destek sağlamaktadır. Nükleer Güvenlik Standartlarını hazırlamaktadır. Bünyesindeki denetim mekanizması ile ülkelerin taahhütlerini yerine getirmesini kontrol etmektedir.

2005 Nobel Barış Ödülü, Bush yönetiminin aradığı Irak'ın kitle imha silahı var yanıtını vermediği için hedef tahtasına oturtulan Uluslararası Atom Enerji Ajansı (UAEA) ve kurumun Mısırlı başkanı Muhammed El Baradey'e gitti.

IMF (Uluslararası Para Fonu)

Uluslararası Para Fonu, ya da daha çok bilinen kısaltmasıyla IMF (International Monetary Fund), global finansal düzeni takip etmek, borsa, döviz kurları, ödeme planları gibi konularda denetim ve organizasyon yapmak, aynı zamanda teknik ve finansal destek sağlamak gibi görevleri bulunan uluslararası bir organizasyondur. 1944 yılında Amerika'nın New Hampshire eyaletindeki Bretton Woods'da kurulan ve 1947'de fiilen çalışmaya başlayan milletlerarası ekonomik meselelerle uğraşan bir teşkilatdır.

Birinci ve İkinci Dünya Harplerinden sonra milletlerarası ekonomik meseleler karışık hale gelmiş, Birinci Dünya Savaşından sonra düşülen ekonomik buhranla savaş sonrası ekonomik depresyonlar da ekonomik ilişkileri tehdit eder bir vaziyet almıştı. Avrupa devletlerinin İkinci Dünya Savaşı sonrası bozuk ve depresyon içindeki ekonomik durumlarının aksine Amerika Birleşik Devletlerini savaş boyunca ihracatının, altın stoklarının artması, ekonomik bakımdan yardım yapacak tek ülke durumuna gelmesine sebep oldu. ABD, Avrupa devletlerine doğrudan yardım yapmak yerine mali müesseseler kurarak yardım yapılması taraftarı oldu ve 1944 yılında Bretton Woods'ta 44 devletin iştirakiyle bir takım kararlar alındı. Bretton Woods antlaşmasında; birisi, Milletlerarası Para Fonu, diğeri, Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD) yahut kısaca Dünya Bankası isimleriyle iki ekonomik müessesenin kurulması kararlaştırılmıştır.

IMF, Avrupa devletlerinin tediye bilançolarında ortaya çıkabilecek geçici (= kısa vadeli) ödeme güçlüklerinde kredi vererek milletlerarası ticaretin bu yüzden daralmasını önlemek; Dünya Bankası da uzun vadeli yatırım kredileri vermek suretiyle, Avrupa devletlerinin yeniden imarını sağlamak, tediye bilançolarındaki bünyevi dengesizlikleri gidermek için kurulmuştur.

Her iki müessesenin sermaye ve kaynaklarının önemli bir kısmı ABD tarafından temin edilmiştir. Bu müesseselere üye olan ülkelerin prensip olarak, içerde enflasyonu önleyici para politikaları takip etmeleri, dış ticareti ise tek taraflı develüasyonlar ve ithal tahditleri yüzünden daraltmamaları, bilakis bu tahditleri mümkün mertebe kaldırmaları gerekecekti.

IMF'nin fonksiyonları

Dünya para meselelerinin çözülmesi için milletlerarası işbirliği sağlamak;

Milletlerarası ticaretin dengeli şekilde gelişmesini üye devletlerin tam istihdama ve yüksek büyüme hızına ulaşmasına imkan hazırlamak;

Ödemeler bilançosu güçlüklerinin çözümünde yardımcı olmak;

Kambiyo istikrarını kurmak ve tek taraflı develüasyonlara mani olmak;

Çok taraflı dış ödemeler sisteminin kurulmasını sağlamak.

Bu gayeleri sağlamak için fona üye ülkelerin girmiş olduğu bazı taahhütler de şunlardır:

Dış turizm de dahil olmak üzere dış ticaret muamelelerinde döviz kontrol ve tahditlerini önlemek;

Milli para biriminin altın veya dolar olarak paritesini tespit ve fona tescil ettirmek;

Fona tescil edilen pariteyi değiştirmemek ve ancak tediye bilançolarındaki bünyevi değişikliklerde, çok zaruri hallerde develüasyona gitmek (% 10'a kadarki develüasyonlar da muhtar kılınmış, aşan miktarlardaki develüasyonlar için izin alma keyfiyeti getirilmiştir.);

Üye ülkelerin altın mukabilinde döviz alıp satabilmeleri, müstahsil ülkelerin altın satmaları serbest bırakılmıştır.

IMF'nin, tediye bilançoları açık veya fazlalık veren ülkelere düzenleyici müdahale yapma imkanı vardır. Fonun en yetkili organı, üye ülkelerin mümessillerinden teşekkül eden Güvernörler Heyeti dir. Yılda bir toplanır. Bu heyet kendi arasından 12 kişilik bir Müdürler Meclisi seçerek yetkisini bunlara devreder. Güvernörler Heyetinde her üye ülke, sabit bir oy sayısı yanında fona iştirak hissesiyle oranlı bir oy sayısına da sahiptir. Buna göre en fazla oy hakkına sahip ülke, en fazla sermayeyle iştirak eden ABD'dir.

Herhangi bir ülke mutlaka hem Milletlerarası Para Fonuna (IMF) ve hem de Dünya Bankasına (IBRD) bir arada üye olmak durumundadır. Fona üye devletlerin hisselerine kota denmektedir. Kotaların % 25'i altın ile, kalan% 75'i milli para ile ödenmiş veya taahhüt edilmiştir. Başlangıçta 8 milyar dolar olan sermayesi diğer yıllarda çok artmıştır. Bunun yanında serbest dövizli ülkelerde tahvil satmak suretiyle fon ve kaynaklarını artırma imkanı da mevcuttur. Fon, her üyeye kotasının % 25'i tutarında krediyi talep vukuunda, otomatik olarak vermekle mükelleftir. Fonun verdiği kredilerde vade 5 yılı geçemez.

Dünya Bankasının teşkilatı, IMF'nin teşkilatı gibidir. Başlangıçta 8 milyar dolar sermaye ile kurulan banka 1959 yılında bu sermayesini 20 milyar dolara yükseltmiş, daha sonraki senelerde bu miktar çok artmıştır.

Banka, kredi açarken aşağıdaki şartları gözönünde bulundurmaktadır:

Borç almak isteyen ülkenin, özel piyasadan ve makul şartlarla kredi alamayacağı belli olmalıdır.

Banka tarafından verilen kredinin kullanılacağı projenin bankaya sunulması ve kabul edilmesi gerekmektedir.

Banka; üye ülkelerle sadece hazine, merkez bankası, istikrar fonu idaresi ve diğer resmi veya yarı resmi müesseselerle temas eder ve üye devletlere kamu yatırımları için bu kanallardan kredi sağlar.

Borçlanan doğrudan üye devlet değil de, üye ülkedeki özel teşebbüs ise, Banka projeleri tetkik etmekle beraber krediyi doğrudan teşebbüse açmaz; mutlaka üye devletin kefaleti ile merkez bankası veya başka bir resmi yahut yarı resmi teşekkülün tavassutunu alır. Mesela Türkiye'de özel teşebbüse Türkiye Sınai Kalkınma Bankası kanalıyla ikrazda bulunmaktadır.

IMF verilerine göre (2006) fonun borç verme kaynağı 174 milyar dolar. Alacakları ise 75 ülkeden 34 milyar dolar. Türkiye, 13.1 milyar dolarla IMF'ye en borçlu ülke konumunda.

İslam Konferansı Örgütü

İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) (Arapça: منظمة المؤتمر الإسلامي) (İngilizce: Organization of the Islamic Conference) (Fransızca:Organisation de la Conférence Islamique), Eylül 1969 tarihinde Fas’ın başkenti Rabat’ta toplanıp, İslam ülkelerini çatısı altında toplamak üzere kurulan 57 üyeye sahip birliğin adı.

Tarihçe

Church of God adlı tarikata bağlı Dennis Michael Rohan adında Avustralyalı Protestant bir turistin 21 Ağustos 1969 tarihinde Mescid-i Aksa’yı kundaklamayı denemesinden sonra İslam ülkeleri başkanları İslam Konferansı Teşkilatını kurdular.

BM'de daimi olarak temsil de edilir.

Pakistan’daki 2. toplantılarında İslam Kalkınma Bankası'nın kuruluş planı gündeme getirildi. Bunun ardından İKÖ maliye ve ekonomik işleri bakanları 1973 yılında katıldıkları Cidde toplantısında mali ve parasal bir müessesenin kuruluşunun önemini vurguladılar. Nihayet İslam Konferansı Teşkilatı'nın 20 Ekim 1975 tarihli zirve toplantısında İslam Kalkınma Bankası'nın kuruluş planı onaylandı. Bugün İslam aleminin tek çatı altında toplandığı tek kuruluş sıfatına sahiptir. Genel sektererlik görevini Ekmeleddin İhsanoğlu yapmaktadır.

Birleşmiş Milletler

Birleşmiş Milletler, kısaca BM, 24 Ekim 1945'te kurulmuş uluslararası bir örgüttür. Birleşmiş Milletler kendini "adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği uluslararasında tüm ülkelere sağlamayı amaç edinmiş global bir kuruluş" olarak tanımlamaktadır.

Örgütün, kurulduğu yıllarda 51 olan üye sayısı şu an itibariyle üyeliği kaldırılan Vatikan ve değiştirilen Çin Halk Cumhuriyeti dahil 192'ye ulaşmıştır. (Türkiye kurucu üyeler arasında yer alır). Örgütün yönetimi New York'ta bulunan genel merkezinden yürütülür ve üye ülkelerle her yıl düzenli olarak yapılan toplantılar yine bu genel merkezde gerçekleştirilir.

Örgüt yapısal olarak idari bölümlere ayrılmıştır; Genel Kurul, Güvenlik Konseyi, Ekonomik ve Sosyal Konsey, Yönetim Konseyi, Genel Sekreterlik ve Uluslararası Adalet Divanı. Örgütün en göz önündeki mercisi Genel Sekreterdir ve 1997'den bu yana Kofi Annan bu görevi sürdürmektedir.

Birleşmiş Milletler fikri ilk olarak, 2.Dünya Savaşı'nın bitiminde savaşın galibi ülkeler tarafından, ülkeler arasındaki anlaşmazlığı ortadan kaldırarak ileride meydana gelebilecek bir savaşın önüne geçebilmek amacıyla ortaya atılmıştır. Örgüt yapısının halen bu amacı koruduğunu BM Güvenlik Konseyi'nin varlığı ve çalışmalarıyla göstermektedir. BM Güvenlik Konseyinde veto hakkına sahip 5 daimi üye bulunur; Amerika Birleşik Devletleri, Rusya (S.S.C.B.'nin yapılanmasının ardından), İngiltere, Fransa ve Çin Halk Cumhuriyeti.

Kuruluşu

Birleşmiş Milletler (United Nations) terimi ilk olarak Franklin D. Roosevelt tarafından 2.Dünya Savaşı sırasında müttefik ülkeler için kullanılmıştır. İlk resmi kullanımı ise 1 Ocak 1942 yılında Birlemiş Milletler'in beyannamesinde ve Atlantik Bildirisindedir. Bu tarihten sonra müttefik devletleri kendilerini "United Nations Fighting Forces" olarak adlandırmışlardır.

Birleşmiş Milletler fikri Moskova, Tahran ve Kahire'de müttefiklerin toplantıları sırasında 1943 yılında çıkmış olup Fransa, Çin, İngiltere, ABD, SSCB'nin temsilcilğiyle oluşmuştur. Bu ve bundan sonraki konuşmalar örgütün amaçları, üye alımları ve yapısını belirlemek amacıyla olmuştur.

25 Nisan 1945 yılında, Birleşmiş Milletler müzakereleri uluslararası anlamda San Francisco'da başlamıştır. Hükümetlerin yanı sıra, bazı farklı örgütlerde bu müzakelere katılmıştır."Lions Clubs International" bunlardan birisidir.

Yapısı

Genel Kurul:
Üye devletlerden oluşur. Her üyenin Genel Kuruldaki temsilcileri 5 kişiden çok olamaz. Genel Kurulun Görevleri Şunlardır:

Silahsızlanma ve silah denetimi konusunda önerilerde bulunmak.

Barış ve güvenliği etkileyecek görüşmeler yapmak, her konuda önerilerde bulunmak.

Ülkeler arasındaki iyi ilişkileri bozucu sorunların, barışçı yollarla çözümü için önerilerde bulunmak.


Güvenlik Konseyi:

Siyasal alanda bir yürütme organıdır. 15 üyesi olan bu kurulun görevleri şunlardır:

Birleşmiş Milletler'in amaç ve ilkelerine uygun biçimde barış ve güvenliği korumak.

Uluslararası bir anlaşmazlığa yol açabilecek her türlü çekişmeli durumu soruşturmak.

Uluslararasında çekişmeli konularda anlaşma koşullarını önermek.

Silahlanmayı denetleyecek planlar hazırlamak.

Barışa karşı bir tehlike veya saldırı olup olmadığını araştırarak, izlenecek yolu önermek.

Saldırganlara karşı askeri birlikler kurularak önlemler almak.


Ekonomik ve Sosyal Konsey:
Genel kurulca seçilen 54 üyeden oluşur. Üyelikleri sona erenler yeniden seçilebilirler. Başlıca görevleri şunlardır:

Birleşmiş Milletler'in ekonomik ve sosyal çalışmalarını yürütmek.

Uluslararası ekonomik, sosyal, kültürel konularda raporlar hazırlamak.


Genel Sekreterlik:
Genel Sekreterlik, Birleşmiş Milletler'in öbür organlarının çalışmaları için gerekli ortam ve koşulları sağlar. Ortaya konan program ve politikaları uygular. Uluslararası barış ve güvenliği bozucu olaylar konusunda raporlar hazırlayıp Güvenlik Konseyi'ne sunar.

Uluslararası Adalet Divanı

Lahey Adalet Divanı, Milletlerarası Adalet Divanı. Bu teşkilat, Hollanda'nın Lahey şehrinde bulunduğu için, ekseriya bu isimle tanınmaktadır. Birleşmiş Milletlerce kurulmuş olup, onun faaliyetleri ile ilgili olarak görev yapmaktadır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, bir listeden görev yapacak çeşitli uyruklu 15 hakimi seçerler. Divanda bir ülkeden ancak bir hakim bulunur. Seçilen hakimler dokuz yıl görev yapıp, bu süre içinde diplomatik haklardan istifade ederler.

Divanda alınan kararlar, kendisinin yetkisini tanıyan devletlerce geçerlidir. Divan toplantılarında bir antlaşmanın tefsiri, devletler hukukunu ilgilendiren her konu, milletlerarası bir taahhüdün çiğnenmesi ile ilgili konular, taahhüdün bozulmasından dolayı doğacak olan tazminatın şekil ve miktarının tesbit edilmesi gibi ihtilaflı hususlara bakılır ve karar alınır. Lahey Divanına anlaşmaya varılamayan konularla ilgili, devletler müracaat edebildiği gibi, Birleşmiş Milletler Anayasası'nın Divana başvurabilmesi için müsaade ettiği kuruluşlar da istekte bulunabilirler.

Birleşmiş Milletlerin bir kuruluşu olan Lahey Divanı, bütün anlaşmazlıkların barışcı yollarla halledilmesini sağlamaya çalışır ve çarelerini ilgili devletlere bildirir.